1 ADET MÜNAZARA ÇOK ADET ELİTİST

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

19 Nisan’da Toronto’da yaklaşık 3200 kişilik bir izleyici katılımıyla Sony Center’da bir tartışma gerçekleşti. Aktörlerinden biri Slavoj Zizek olunca kayıtsız kalamayacağım bu tartışmanın diğer aktörü son dönemin popüler klinik psikologlarından Jordan Peterson’du. Yaklaşık bir hafta önce platformlara düşen, YouTube üzerinden 2:37 saat süren, benim için tekrarlarıyla yaklaşık 3:30 saati bulan ve yer yer Türkçeye çevirmede biraz zorlandığım bu tartışmanın konusu, sosyalizm ve kapitalizm üzerinden ”Mutluluk” kavramını sorgulamaktı. Açıkçası, Chomsky ve Foucault ikilisinden sonra bana keyif verecek bir aktivite bulma heyecanı ve mutluluğuyla ki- yabancı dilde terimsel kavramların yoğunluğu beni hep yormuştur-izledim en başından ta sonuna değin. Bu zorluğa katlanmamın temel sebebini, zekasına, aklına, yorumlama kabiliyetine ve savunduğu tüm fikir ve anlayışları sanatla bütünleyebilme yeteneği ve birikimine sahip olan Zizek’i varsayarsak, yer yer başvurduğum sözlük linklerini hoş görebilirim kendimce. Neticede terminoloji mühim duyusama gerektirir. Sonuç,keyif aldım mı evet. Öğrendim mi, çoğunlukla. Yetti mi, kısmen.


Açıkçası best-seller lar ne kadar itici geliyorsa, kişisel gelişim kitaplarına da aynı seviyeyle bakmam kitap kokusunu aldım alalı kurtulamadığım hendikaplardan biridir bende. İnsanları hep aynı kefede ölçen, aşırı sosyolojik bakış açısıyla yoğrulmuş, farklılığı öcüleştiren, bir tür “ lambada” şarkısı tadında ülke ülke dolaşan egzotik ama vanilya aroması kıvamında, kokusundan dahi kolayca anlaşılabilen raf tadı… Yani Peterson’ u Peterson yapan popüler yan. Bunu azımsadığım için söylemiyorum ki aksine bu konuda bu kadar popüler ve okunur olmak, ciddi bir eğitim ve zeka gerektirir, demek istediğim yüzmek için hiç aynı sularda bulunmamış olmamdan öte değil. Tartışma bizim açımızdan ilginç ve farklıydı. Artık Siyaset insanlarının bile ekranda birbirlerine yüz yüze cümleler kurma çağını çoktan bırakan bir toplumda, karşıt fikirlerin aynı masada tartışamadığı şu zamanda iki fikir insanını aynı mekanda görebilmek tuhaf hissettirdi nedense. Kendimce bir fikir sahip olduğum 2:37’lik zamanın ardında insanlar benimle aynı sonucu çıkarmış mı sorunsalıyla karşılaşan ben, şöyle bir göz attım yurdum insanı yorumlamalarına; ve gördüm ki
biiz kolay kolay değişmeyeceğiz.Aynı tonda solo şarkılar ve türküler hem de 70’ten kalma makamlarla. Elbette eleştirin ki çok söylenecek söz vardı her iki tarafta;lakin bütünüyle gömülecek kadar ceset yoktu ortada. Dünyayı kurtarma niyeti yok ikisinin de. Ne kapitalizm ne sosyalizm lideri atfetmedi kendilerini. Söylediler, söylendiler hepsi bu. Alaycılığı kabiliyet sayan sevgili yazar ve çizerler:elbette fikirlerinizi paylaşın, yazın, bölüşün, bölüştürün, lakin biraz adalet;hani mahallece özlediğimiz, belki tekrar belirir diye umut ettiğimiz. Mesela ben sustum. Bu kadar ideolojik yarışa girdiniz de mi unuttunuz yoksa proleter iktidara gelirse ne olacak derken başlık yerine alkışa mı tutuldunuz. Sahi ana konu “Happiness” yani mutluluk değil miydi? Acaba sizde mi bizim kadar unuttunuz ki gayri safi milli hasılanızı bir halt edip bizimkiyle kıyaslarsak epey gülünç duruma düşeceğimizden bu konuda tek kelime dahi edemem ama açıkçası sizde mi sorusu bile bir tutam su serpiyor içime. Mutluluktan söz ederken ikisinin de zaman konusunda çok cömert davranmamaları en uzlaştıkları mesele olmasından mı yoksa hayli kışkırtıcı temellendirmeler yaptıklarından mı bilinmez çok değinilmedi. Ha bir de nezaket. En sevdiğim, en özlediğim davranış. Hani bizim en yakınlarımızdan bile itinayla esirgediğimiz. Kabalığın büsbütün çoğaldığı şu yabani dünyada elden bırakmayanlar da varmış işte bu bile kafi.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir