1 Eylül ile dünyada barış haftasına girerken dünya kan ağlıyor.
Suriye, Afganistan, Sudan, Pakistan, Yemen, Irak, İran, Libya ve Türkiye’de silahlar susmuyor.
İsrail, Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa Ortadoğu coğrafyasında kan dökülmesinin organizatörleri olarak bilmek lazım.
Savaş yıkılan kentler, tahrip edilen tarihi müzeler, Palamira antik kentini tahrip eden IŞİD soysuzları demektir. Diğer taraftan 12 bin yıllık insanlık tarihini sulara gömen sistem… Tüm bunlar egemen sınıfların çıkar ve politik amaçlarının sonucudur.
Savaş egemenler, işgalciler ve sömürgeci güçlerin başvurduğu iktidarcı bir konsepttir.
Bunlar silahlarını, füzelerini, tanklarını, toplarını satmaktadırlar. Fuarlarda sergileyip satışa sunmaktadırlar. Silah sanayilerini her gün daha da büyütmektedirler.
Bir yorumcunun deyimiyle aşktan ve barıştan sadece şairlerin söz ettiği söylenir.
Niye üreten, yaşatan, mutluluk ikliminden korkuyorlar. Bu ülkeleri yöneten üst akıl…
Bu savaşlarını da özel ve psikolojik harp yöntemiyle, topluma angaje ederler. Beşinci kol havuz medyasıyla bunu meşru hale götürürler.
Sovyet tankları Berlin’e inmeden Alman halkı savaşın galibi Almanya’yı biliyormuş.
Yalancı haber yapan savaş medyası yüzünden.
Bunu yaşadığımız ülkede de görmek mümkündür. Bunlar Hitlerin propaganda bakanı Joseph Goebbels bir yalanı bin kere doğru diye söylerseniz, topluma doğru olduğuna inandırtırsınız. Bu bilgi kirliliğine de nedendir.
Hatta halkın büyük yalanlara daha çok inandığı söylenir.
Barış deyince ne anlıyoruz?
Düşmanlığın olmaması, kötülük, kavgasız ve huzur içinde yaşamdır karşılığı.
Barış yine umuttur, sevgidir, hoşgörüdür, demokrasidir.
Barış emek huzur mutluluk ve özgürlüktür.
1 Eylül Dünya Barış Günü 1981’de Birleşmiş Miletlerin 57. birleşiminde Uluslararası Barış Günü olarak kabul edilmiştir.
Ama bunu kabul eden ülkeler hiçbir zaman ülkelerinde ve dünyada halklarıyla eşitliği özgürlüğü barış içinde yaşam tercihini yapmamışlardır.
Ezilen halklar ve emekçi sınıflar ısrarla barışı istemiştir.
Çünkü yaşadığımız gezegende mutlu ve refah içinde bir yaşam ancak barış ikliminde mümkündür.
Barış savaşların son düşüncesidir. (Wieland)
Çünkü egemen insanların doyumsuz aç gözleri, kar hırsları onları kolluk kuvvetleriyle şiddet ve savaşa sürükleyerek tahakkümlerini sürdürüyorlar.
Savaş ve hakimiyetin genişletilmesi monarşinin; barış ve ılımlılık ise cumhuriyetin ruhudur. (montesquieu)
Yine savaşların acı trajedilerinden biri savaşta babalar oğullarını gömer. Ama barışta oğullar babalarını gömer.
Barış balı, savaş zehri temsil eden bir yaşam gerçeğidir.
Barışın hiçbir gideri ve maliyeti yoktur.
Barış onarır geliştirir, güçlendirir. Bolluk ve bereket üretir. İnsanların mutlu olmasını sağlar.
Savaş ise talan, yıkım, kan, gözyaşı, göç ve sefalettir. Savaşı istemeyen milyonlardır.
Ama savaşı dayatan bir avuç egemenlerdir.
Milyonların hayattın her alanında örgütlenmesi ve aydınlık bilince kavuşmasıyla barış talepleri ancak amacına ulaşır.
“İnsanoğlu savaşa son vermelidir.
Yoksa savaş insanoğluna son verecektir.” John y.Kennedy