Herkesin, her şeyin alt -üst olduğu Amerikan menşeli militarist bir darbeydi, tıpkı önceki ve sonraki ana ve ara darbeler gibi.
Devletleri otokrasiyle yönetmek isteyenler, militarizm aracılığıyla ile ayakta kalmaya, iktidara tutunmaya çalışırlar, bu onların karakteristik özelliğidir.
1961 Anayasa’ sının vermiş olduğu kısmi özgürlükleri tamamen ortadan kaldırma, 24 Ocak Ekonomik Kararlarını hayata kolaylıkla geçirmek, ABD’ nin Yeşil Kuşak Projesi önündeki engelleri kaldırmak, ‘Her Ulusun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı Vardır’ diyerek Kürt illerindeki siyasal örgütlenmeler da dahil olmak üzere, toptancı bir anlayışla toptan yol temizliği yapmak…
Ülke 12 Eylül’ de tank ve süngü sesiyle uyandı güne!
12 Eylül 1980 askeri darbenin üzerinden 40 yıl geçti.
Nereden nereye?..
Binlerce gözaltı, tutuklamalar, yargılamalar sonucunda idam cezaları, müebbete varan hapis cezaları ve bunun yanı sıra başta Amed olmak üzere Metris, Mamak ve diğer cezaevlerinde yaşanan ve insan fiziği üzerinde zihinde travmatik hasarlar oluşturan envai çeşit işkenceler…
Hele de Amed!
Yaşayan bilir!
12 Eylül zindanlarında, o döneme tanıklık eden yakın arkadaşlarımızın birebir anlatıları, bu konuda çekilen film ve diziler, yaşananların öyküleştirildiği, romanlaştırıldığı kitaplar…
En çok okuyan, araştıran, sorgulayan kuşak olmanın bedelini 78 kuşağı ağır işkence tezgahlarında ödediler. (tabi ki, 68 kuşağı da bu uygulamadan azade değildir.)
Bununla yetinmeyen darbeciler “gençleri bu hale getiren kitaplardan” hınçlarını yüzbinlerce kitabı yakarak aldılar.
Toplumun üzerinden silindir gibi geçtiler.
Bu yüzden Eylül ayı hazan ayıdır benim için, içinde bütün hüznünü barındırır!
Bu konuda zaten 12 Eylül mağdurlarının hukuki ve siyasi mücadelesini 78’liler Girişimi yapıyor.
Bugünkü Türkiye fotoğrafının sepyası ( negatifi) 12 Eylül 1980’dir.
Lafı uzatmadan…
Biri okuduğum kitaptan, biri de yaşanmış, aynı zamanda fıkralaşmış bir olayla yazımı bitireyim.
****
İlki, Tarık Akan’ ın 12 Eylül sonrası yaşadıklarını kitaplaştırdığı “Anne Kafamda Bit Var” isimli eserinden…
Tarık Akan 12 Eylül sonrası yurt dışına çıkmış ve dönüşte yaptığı bir konuşmadan dolayı gözaltına alınıp, işkenceleriyle ünlü 2. Şubede karakolun zemin katında sol siyasilerin tutulduğu hücreye getirilir.
Kaldığı sürece kendisine işkence yapılmaz ama işkence görenlerin bağırtısı kulaklarından, fiziki görüntüleri gözlerinin önünden hiçbir zaman geçmez.
Kendisine işkence yapılmaz ama, sık sık, en ağır, aşağılayıcı, onur kırıcı hakarete uğradığını anlatır.
Bir gün kendisini karakol amirinin odasına getirirler, odada, Tarık Akan’ı ziyarete gelen Perran Kutman ve Uğur Dündar oturmaktadır. Tarık Akan’a geçmiş olsun muhabbeti sırasında, polisin biri koşarak Amirin odasına girip heyecanla bağırır: ”Amirim tutuklu ötecekmiş! Tutuklu konuşacak, ötecekmiş!”
Bunun üzerine Komiser heyecanlanır ve misafirlerden “Ya kusura bakmayın, sol bir siyasi tutuklu var. Uzun zamandır konuşturamıyoruz, her halde ötmeye karar vermiş, kısa süreliğine sizi yalnız bırakacağım, hemen gelirim müsaadenizle” der ve odadan ayrılır. 10 dakika sonra sinirli bir vaziyette geri gelir. Sinirinden dişlerini gıcırdatarak; “İt oğlu it!, Dört aydır bizi oyalıyor. Bütün sıkıştırmamıza(siz işkence anlayın) rağmen bir türlü konuşmuyor. ‘her şeyi anlatacağım, öteceğim’ diye haber geliyor, heyecanla gidip ‘hadi öt!’ diyorum, o da: ‘tamam, öteceğim’ diyor, iki elini yana kanat gibi çırparak: ‘Üüürüüü, üürüü!’ diyerek horoz gibi ötmeye başlıyor, sürekli bunu yapıyor. it oğlu it, bizimle dalga geçiyor”
***
İkinci de yaşanmış bir olay…
12 Eylül 1980 öncesi…
Yıl 1974. (Yılı 1975 de olabilir.)
15 yaşındayım.
68’li abilerimizi örnek alıyoruz, yavaş yavaş siyasete ısınma turlarımız.
O dönem CHP revaçta, “Kıbrıs Fatihi Karaoğlan” fırtınası esiyor tüm ülkede.
Bülent Ecevit Başbakanlığında koalisyon hükümetinin gündeminde o sıralar toprak reformu çalışmaları var: tüm topraklar kamulaştırılacak, herkese eşit şekilde dağıtılıp, topraksız, arazisiz köylü kalmayacaktı(Tarım Politikası ile feodalite yıkılacaktı; ancak, en başta CHP’li büyük toprak sahipleri kendi partisine muhalefet oluşturdu.)
Genel seçim kararıyla tek başına iktidara gelmek için start verilmiş ve seçim mitingi programı gereğince memleketime gelen Bülent Ecevit’i büyük bir kalabalık coşkuyla karşılamıştı.
Miting başladı.
Hararetli konuşması sık sık alkışlarla kesiliyor, “Başbakan Ecevit!, Başbakan Karaoğlan!” sloganları şehrin en ücra köşesinden duyuluyordu.
Herkes mitingin coşkusu içindeyken, birden, Kitle içinde 68’li abilerin oluşturduğu grup slogan atmaya başladı: Kurdara Azadi! Kurdara Azadi!.. Kurdara Azadi!..” (Kürlere Özgürlük)
Sloganlar gittikçe gürleşip sıklaşınca, Bülent Ecevit gençlere cevap verdi:
“Gençler merak etmeyin. Toprak Reformu Yasası Bitmek Üzere… Hiç merak etmeyin, hepinize arazi vereceğiz”
Garibim Bülent Ecevit Kürtçe bilmediği için, sağır duymaz yakıştırır misali “Azadi”yi “Arazi” anlamış.
Yarın saat 13:00’da Özgür Çocuk Parkı’nda 12 Eylül’ ü bir kez daha lanetleyeceğiz.