Şimdi, bir kısım Hukuk Emekçisi arkadaşın “Sana ne oluyor, sen kimsin, avukat değilsin, hukukçu değilsin; eskiden 32 sene hukuk dairesinde çalışıyor olman, sana Baro seçimlerine ‘müdahale’ hakkı vermez! Hem sen emekli olmuşsun, sana mı kaldı Baro seçimlerinin derdi!” şeklindeki mırıldanmalarını duyar gibiyim.
Olsun… Ne derlerse desinler. Benim yazacaklarımın, olumlu anlamda bir katkısı olacaksa yazmaktan sakınmam. Hem elimde değil, kamu görevinden emekli olsan da ülkenin genel hak, hukuk, adalet, barış, emek ve demokrasi mücadelesinden emekli olamıyorsunuz, kopamıyorsunuz.
Öncelikle şuna açıklık getireyim: asıl meramım, seçimlere ve seçilmişlere yönelik müdahale değildir. Kendime yakın bulduğum arkadaşlarıma, geçmiş seçimleri de göz ardı etmemeleri adına inceden inceye dostane bir uyarı benimkisi. Ayrıca, şu anki mevcut sayın Baro başkanı Baro Yönetimindeki arkadaşları bire bir tanır, meslek hayatı süresince karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı ilişkilerimiz olmuştur. Olaya, kişisel değil, kurumsal açıdan yaklaştığımı öncelikle belirtmek istiyorum.
Gelelim asıl konumuza…
Bir ülkede; hak, hukuk, adalet var ise, o ülkede demokrasi, temel hak ve özgürlüklerden söz edebiliriz. Bu nedenle hukuk, özgür ve demokratik yaşamın olmaza olmazıdır.
Şüphesiz, Barolarda, bir meslek örgütü olup, “nitel ve nicel birikimiyle” bulunduğu ülkenin hak, hukuk, adalet mücadelesinde doğrudan taraftır ve en büyük görev ve rol Barolara düşmektedir.
Bu yüzden Türkiye’ deki Barolar ve üst kuruluşu olan Barolar Birliğinin yönetim kademelerinin şekillenmesi bu açıdan çok önemlidir.
Mersin yereline ilişkin son üç seçimi analiz ettiğimizde: benim de daha öncesi seçimler öncesi bir bir sohbetlerde dostane uyarılarıma rağmen, Mersin’ in demokratik ve sosyal yapısına güvenerek, sol parçalı bir duruş sergiledi. Birden fazla çok adayla seçimlere girmeleri sonucunda, “Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar” misali 3., yani son seçimde maalesef başkanlığı da kaybettiler. Midyat’a pirince giderlerken evdeki bulgurdan da oldular.
2018 seçimleri ile ilgili start verildi. Başkan ve yönetim kuruluna talip olanlar bir bir adaylıklarını açıkladılar. Ocak ayında ön seçim sandıkları kurulacak. Bu yazıyı hazırlarken, yakından takip ettiğim Baro seçimleri ile ilgili gelişmeleri yakinen takip eden Gazetem Kilikya’dan öğrendim. Başkan adayları; “Ön seçimde çıkan sonuçlara saygılı olacaklarını ve kazanan aday arkadaşı destekleyeceklerini ve seçime ‘tek aday’ ile gideceklerini” kamuoyuna deklere ettiler.
Bu çok sevindirici bir gelişmedir. Ayrıca, adayları çok yakından tanırım. Hepsi, birbirinden değerli, mesleklerinde duayen, hak, hukuk, adalet ve de sosyal ve siyasal anlamda yetkin, ehil ve saygın kişilikledir. Kim kazanırsa kazansın, asıl kazananın Mersin Barosu olacağı tartışılmazdır.
Demem şu ki; Son 10 yıldır gözlemliyorum, sol açısından, Baro seçimleri artık çantada keklik değildir.
Bir kez daha söylüyorum; Baronun yapısı nicel ve nitel anlamda çok değişti. Bu yüzden demokratik solun, seçimlere birden fazla adayla girmesi hem lüks ve hem de risktir! Geçmiş kırılganlıkları ve dargınlıkları unutarak, önümüzdeki seçime demokratik güç birliği adı altında “tek adayla” girilmesi zaruridir.
Unutulmamalı!
Avukatların genel hakları yanında Baroların bir görevi de çağdaş, laik demokratik Türkiye mücadelesi ile hukuk, adalet, çevre, emek ve demokrasi arayışı mücadelesidir. Çünkü Barolar, karanlıktan aydınlığa ve de demokratik yaşama açılan hukuki bir penceredir ve de hukuki bir güçtür.
Tamda içinde bulunduğumuz bu karanlık günlerden çıkma mücadelesine, ileriki süreçte, güçlü ve nitel yönetimli Barolara ihtiyaç duyulduğu günlerdir. Baro seçimleri bu açıdan çok ama çok önemlidir.