Rahmetli anam, rahmetli babamla son yıllarında sürekli zıtlaştığı için, babamın karşıtı partiye oy verdiğini açıkça söyler ve her seçim oy verme işleminden sonra evde kavga gürültü bir yana, babamın yaptığı küfrün bini bin para…
Yine bir milletvekili seçimleri öncesi kendisini ziyarete gidip bu yıl hangi partiye oy vereceğini çaktırmadan öğrenmeye çalışıyordum.
Israrlı sorum karşısında bana: “Oğlum, ben bu seçimde karar aldım (babama ters ters bakarak) kimse bana karışamaz İşçi Partisine (Şimdiki Vatan Partisi) oy vereceğim” deyince ufak bir şaşkınlıktan sonra toparlandım. “Ana, bu nereden çıktı, partimi kalmadı?” diye sordum. Annem ses tonunu daha da sertleştirerek: “Oğlum, bugün apartmanı gençler dolaştı, daire daire bildiri dağıtıyorlardı. Ben kendilerine ‘Siz hangi partisiniz, vaatleriniz ne?’ diye sordum… Onlarda: Ana, biz İşçi Partiyiz; iktidar olursak herkese iş vereceğiz, dediler. Eeee, yeğenim Ahmet yıllardır işsiz, o da böylece işsizlikten kurtulur. Bu yüzden bu seçimde İşçi Partisi’ne oy vereceğim” dedi.
İki günde anamı zor ikna ettim. Tabi ki ikna olduysa!
Yine bir seçim arifesindeyiz.
Seçim manyağı olduk dersem, herhalde yanılmış olmam.
Seçimlerle hayatımızın da değişmediği bir gerçek. Üstüste seçimlerle; kötüye giden, bozulan toplumsal yaşamı ilgilendiren tüm sorunlardan, seçmeni bir yerde uzak tutmanın yol ve yöntemi…
Bu sefer ülke olarak, ülkenin en önemli meselesi olan “Paralı Poşet” tartışmaları ile birlikte 31 Mart seçimleri atmosferine girdik. Hadi hayırlısı…
Gittikçe yükselen yerel seçim gündemi arasında, hemen hemen tüm partilerin Mersin Büyükşehir Belediye Başkan adayları açıklandı. Son olarak CHP ve HDP seçmeninin de merakla beklediği Mersin Büyükşehir adayı açıklandı; Vahap Seçer!..
Mersin kamuoyunun beklediği aday mıydı, değil miydi onun tartışmasına girmeyeceğim. Bu husus Mersin kamuoyunun takdirine bırakılmalı bana göre. Ayrıca kimin kimi aday gösterdiği de beni çok ilgilendirmiyor. Beni, kendi aidiyet duygusu içinde bulunduğum partimin takınacağı tavır ilgilendiriyor.
Yalnız hatırlatmak istediğim husus şu: 31 Marta kadar giderek yoğunlaşacak olan siyasetteki cıvıklaşma ile gürültü, görüntü, işitsel kirliliğin artacağı bir ortamdan uzaklaşmanın bir yolunu bulmak; bana göre en sağlıklısı şu; Bol bol şiir okuyun, müzik dinleyin, bir roman/öykü türü kitap ya da sanat dergileri filan okumaya çalışın.
Mesela eşinizle veya sevdiklerinizle sinemaya ya da bir resim sergisine gidiniz. Fırsat yaratın; bir parka, bir saklı bahçeye, dağlık alana, mesire yerlerine gidin, hayallerinize dalıp uzun uzun bakın kışın ortasında hala yüreklere duygusal dokunuşlar yapan sonbahardan kalma sararmış yapraklara ya da deniz kenarında oturun şöyle, saatlerce bakın masmavi denizin parıltısına…
Toprağa dokunun, sevdiğinizle yürüyün; çisil çisil yağan yağumurun altında patika yollarda.
Ama siz siz olun AMV’lerle araba galerilerini ziyaretten; gazete, dizi ve aynı frekanstan yayın yapan haberlerden uzak durmaya çalışın; inanın sağlığınıza iyi gelecektir.
Mesela gökyüzünüze doğru masmavi uçurtma uçurmak, özgürlük tutkunuzun bir tezahürü olabilir.
Mesela gökyüzüne bıraktığınız ak güvercinler, barışa olan özleminizin habercisi olabilir.
31 Mart’ta yapacağınız doğru tercih tüm halklar için baharın başlangıcı olabilir.