8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününe yaklaşırken, geçmiş 8 Martlardan iki farklı anekdotla başlayayım izninzle.
İlki…
Fiili olarak başlattığımız sendikal mücadelenin ilk yılları ve benimde şube başkanlığını yaptığım Tüm Yargı-Sen’ li yıllar…
Sanırım şubat ayının ilk haftasıydı. Telefonumdan beni arayan Eğitim-Sen Kadın Sekreteri: “Başkan, 8 Mart hazırlıkları ile ilgili ilk toplantıya başlayacağız, bir kadın arkadaşı (“bayan arkadaş” kelimesini yazmamaya imtina ediyorum, zira anında kadın arkadaşlardan fırçayı yiyoruz) toplantılara görevlendirebilir misiniz” dedi. Ben de tabiki, bir kadın arkadaşı görevlendiririm diye cevap verdim. Dört saat kadar, adliyede ve cezaevinde çalışan üyemiz olan bütün kadın arkadaşlardan rica ettim. ne yazık ki, kılı kırk yarmama rağmen kimseyi ikna edemedim. Mecburen saat 17.30 gibi Eğitim-Sen şubesine kendim gittim. Orada bulunan arkadaşlardan 8 Mart’la ilgili toplantının yerini sordum, 10 dakika kadar önce başladığını söyleyerek toplantının yapıldığı salonu gösterdiler. Odaya doğru yöneldim. Kapıyı tıklattım. “Gir!” komutundan sonra kapının kolunu aşağıya indirdim ve açılan kapıdan içeriye bir güvercin tedirginliğinde ürkekçe girdim… “Arkadaşlar! Çok özür dilerim, toplantıya görevlendirecek hiçbir kadın arkadaşı ikna edemedim. Eğer bir sakıncası yoksa, ben toplantılara katılabilirim”, dedim. Yaklaşık 25’ e yakın kurum temsilcisi kadın arkadaş vardı. Teklifim karşısında jest ve mimiklerle birbirleri ile işaretleştiler. Oy birliği ile toplantılara “ kadınlar adına sendikamı temsilen” katılmama karar verdiler. Zaten platform 3-4 toplantıdan sonra 3-4’e bölündü. Bölünme sebebi her zamanki gibi: “ Kadınlar Günü mü? Emekçi Kadınlar Günü mü?”
Neyse ki, toplantılara katılmaktan kaytaran kadın arkadaşlar, 8 Mart günü mitinge yoğun katılımlarıyla kızgınlığımı giderdiler.
İkincisi…
Her zamanki gibi 8 Mart’ta tüm işyerlerinde kadın arkadaşlarla birlikte kalem kalem (Mahkemelerdeki mahkeme bürolarını) dolaşıp 8 Mart’ ın tarihçesi de yazılı el bültenleri ile karanfiller dağıtıyoruz. Ellerimizdeki karanfillerle girdiğimiz kalemlerin bir çoğundan: ”Umarız, siz de baklava getirdiniz inşallah!” söylemiyle karşılaştık. Biz de, 8 Mart’ ın tarihçesini anlatarak, gün itibarıyla baklava- börek yenilmediği, çalgılı-çengili eğlenceler kurtköy escortlar düzenlenleriği; bugün için dünyanın her yerinde, ölen kadın emekçilere atfen karanfillerin dağıtıldığını, anmaların yapıldığını, baklavayı nerden çıkardıklarını söyleyerek durumu aydınlatmaya çalışıyorduk. Durum kısa sürede anlaşıldı. Meğerse bizden önceki Sendika(!)ların kimi kurabiye, kimi sendikalarda şekerpare dağıtmış! Nerden bilebilirdik…
Çok yazık!
8 Mart eğlence değil, bir anma günüdür,
Şimdiden, ışıklı- ışıksız Billboardlarda, sosyal medyada, bilumum mağaza vitrinlerinde 8 Mart’ la ilgili ilanları görünce bir kez daha üzüldüm; hicap duydum! O gün için, oryantal eşliğinde eğlence türü kadınlar matinesi gibi etkinlikler, mağaza vitrinlerini süsleyen pahalı hediye reklamlarının asıldığı camekanlar… Üstüne üstlük, bu tür etkinliklere öncülük edenlerin kadın olmaları… Bu durum üzüntümü bir kat daha artırdı.
Oysa; 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonunda can veren 120 kadın işçiye atfen karanfilli anmalar ve mitingler tertip edilir. O gün ve bugündür 8 Mart, dünyada mücadele eden ve mücadele sonucu yitirdiğimiz kadınlar anılır ve de selamlanır.
Kurabiye’ siz, şeker Pare’ siz. baklava’ sız; tüm ellerde karanfillerin olduğu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun…