Adil yargılama talebiyle ölüm orucunda hayatını kaybeden Ebru Timtik ile Aytaç Ünal’ ın ölüm sınırında olduğu, çevre politikaları nedeniyle yaşanan çevre felaketleri, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, gazetecilerin haksız hukuksuz olarak cezaevlerinde tutsak edilmeleri, muhalefete yönelik giderek yoğunlaşan baskılar, dini ve milli duyguları konsolide etme amaçlı Ayasofya ve Kariye Müzelerinin ihtiyaca(!) binaen camiye dönüştürüldüğü, Akdeniz’de, Irak’da, Suriye’de, Kafkaslar’da savaş tamtamları ile Yurtta Savaş, Cihanda Savaş politikalarında ısrar…
Son tahlilde…
Açıldığında bütün felaketlerin, kötülüklerin ortaya saçılacağı Pandora’nın Kutusu gibi ülkenin ve bölgenin hali.
İşte, size daha yukarıda ekleyemediğim bir sürü felaketlerin kötülüklerin panoraması…
Mehter marşı eşliğinde böyle bir felaketler/kötülükler panoraması ile birlikte Eylül ayıyla birlikte hazan mevsimine geçiş yapacağız.
1 Eylül, işte bu yüzden önem arz ediyor, hele ki bizim coğrafya da.
Eylül ayı bu yüzden hazan aylarının başlangıcıdır. Barışın yokluğunda, içinde bolca hüzün barındırır.
Devletlerin savaş tamtamları yüzyıllardır bu topraklardan eksik olmadı.
1 Eylül Dünya Barış Günü, bu bakımdan bizler için daha bir anlam ve daha bir ehemmiyet kazanıyor.
Bu yüzden diyorum ki; inadına inadına, dört elle sarılmalı barışa.
Milyonlarca insanın ölümüne, kentlerin yıkımına neden olan 2. Dünya Savaşı trajedisi sonrası barış içinde yaşanır bir dünya yaratmak için, 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kutlanıyor, barış sevdalılarınca tüm dünyada…
Amaç, halklar arası gönülden gönüle barış köprüleri kurmak, barışın kıymetini, önemini geniş halk kitleleri nezdinde bilince çıkartmak, tüm dünyada barışı kalıcılaştırmak.
Barışta ısrar, insanlıkta ısrardır!..
Onlarda biliyorlar, barışta ısrar insanlıkta ısrar, olduğuna.
O günden bugüne, savaş halinde olan ülkelerde barışı temsilen beyaz güvercinler, başları beyaz tülbentli annelerin ellerinin arasından masmavi gökyüzüne salınarak, hep birlikte, bu yüzden barışa dilek tutarlar.
Dünyanın birçok yerinde barış severler, insanlık adına hala barışını arıyor, barışta ısrar ediyor.
Savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. Yakar, yıkar, öldürür, yok eder!.., der büyük usta Nazım.
Biliyorum…
Ölümün, öldürmenin kanıksatıldığı bir coğrafya da zordur barışı savunmak.
Ne kadar dillendirsek dillendirelim, ne kadar haykırırsak haykıralım, barış, tıpkı sevdalarımız gibi yasaklı bu topraklarda.
Hele de, savaşın, çatışmanın, ölümün kutsandığı, çokça taraftar bulduğu bir zaman diliminde…
Üzülüyorum…
Ne yazık ki, artık, savaş isteyenlerin sayısı, barış isteyenlerin sayısı katbekat, çokça geçmiş, güzelim ülkemde!
Artık, barışı isteminin, barışı savunmanın bedelinin ağır ödettirildiği bir coğrafyanın ta orta yerindeyiz.
Bir Alman atasözü derki; Büyük bir savaş ülkelere üç ordu bırakır: Sakatlar ordusu, yas tutanlar ordusu, hırsızlar ordusu.
Sadece büyük bölgesel savaşlar değil, iç savaşlarda da aynı kaderi yaşıyor insanlık.
Savaşlar, insanların ruhuna yerleşmiş bütün kötülüklerin anasıdır.
Savaş halleri; yakar, yıkar, bununla birlikte adil yargılama hakkı ile hukuku, adalet duygusunu, buçuk demokrasimizi de, insani duygularımızı da, hoşgörümüzü de, empati duygumuzu, bir arada yaşama istencimizi de yok eder.
İnsanlık adına, üzerinde yaşadığımız topraklar adına korkuyorum!..
Savaş isteyenlerin büyük bir çoğunluk oluşturduğu coğrafyanın ta orta yerindeyiz,
Yerel, il il barış mitinglerinden, bölgesel mitinglere evrildiğimiz bu sürece savrulduk.
Barış, artık bir imge olarak kalacak gibi hayallerimizde.
Abidin, bana, barışın resmini çizebilir misin?
Söyleyeceğin cevabı biliyorum, diyeceksin ki; “Buna ne tual yeterdi; ne de boya…”
1 Eylül Dünya Barış Gününde ve her gün ısrarla, savaş değil, barış diyeceğim.
Hasan Cemal’ in dediği gibi: Barışa emanet olun!