Ailenizdeki eğitimi ihmal etmeyin…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Uzun zaman oldu, kendimi içime gömdüğüm. Vardır öylesi çelişmelerim. Gündoğumundan akşam alacasına kadar sevdiğim klamları dinler, arada yürür ve uzun uzadıya uçuk mavi gökyüzüne gözlerimi daldırır zamanın geçmesini beklerim.
Neylersin sonbaharın o ölgün yüzü, ılık ve yakmayan güneşi içimizdeki kurmacaları da kımıldatıyor. Şiirlerlerle yoğuruyor içimizi, şiirsellik çok düşmüştür böylesi zamanlarda kalp haneme.
Bir şiir olsam derim, şu Dersim dağlarında. Gezdiğim yaylalardan, kokusunu içime çektiğim çiçeklerle yol alsam…Söylenceler toprağı, ocaklar, pelüller, analar, dervişler ve ziyaretler yurdu olan şu küçük yaralı şehrimde.
Derken o alacalık çökünce ” vay be bir gün daha geçti” diye içimden geçiririm. Sonra kendime söylenirim, kendimi zamanların dehlizinden çıkarıp yaşamın sürgiti içinde nihayet kaçınılmaz o gerçeğe bakarım.
Yine geldim, sendenim…
Neden böyle olduk sahi? İçimizi bu karabasan girdabından kaçırıp, kendimizi mutlu edecek işler bulamadık mı? Aklıma bir dönemin ünlü şahsiyeti geldi. “Petrol vardı da biz mi içtik?”
Hayat dörtbaşı mamurdu da biz mi kaçtık?
Sokakların dilini çözemediğimiz, risk almayı beceremediğimiz için, değil elbette. Acı açla, toku sopayla, düşüneni deliyle korkuttukları bir zamanın içindeyiz biliyorum. Ya bana bir şey olur, ya elimde bu da giderse, korkuları sinmiş her yere.
Geçenlerde şöyle bir çarşıdan geçeyim yürüyüşe giderken, dedim. Hiç olmazsa bir iki tanıdığa da rastlarım.
Tam şehrin küçük meydanından geçiyordum ki Mehmet öğretmenle karşılaştık. Birbirimizi sorduk.
Zaman nasıl geçiyor, dedim.
– Valla ağaç kökü yemeye devam ediyoruz.
Güldüm o böyle deyince. Bu insanlar ne yiyecekler, onca insan işinden olduğunda. Yanıt tek cümleydi. “Ağaç kökü yesinler ” demişti birileri. Doğal olarak Mehmet öğretmenin neden sözettiğini biliyordum.
Yine de sözü değiştirmek istedim. Oldukça iç yaralayan bir cümleydi.
Yenge nasıl, ne yapıyor?
O da benim gibi ağaç kökü yiyiyor, dedi.
Onu da mı görevden aldılar?
Onu da, dedi.
Eşimle birlikte açığa alındık, aradan zaman geçti, inşaat işleri, tamirat işleri derken bugüne geldik, dedi.
Haklısın, dedim.
Üç yılı geçti, kimi kahvecilik yaptı, kimi, lokantalarda bulaşıkçılık, kimi varsa yeteneği garsonluk buldu. Birçoğu kaçak yollardan yurt dışına gitti. Velhasılı aile düzenleri bozuldu. Savruldukça savruldular.
Her baskıcı dönem bakışı solda olanlara, Alevilere ve Kürtlere geliyordu, biliyorum. Onca yıl devirdik. Her dönemden kendimize bir ders çıkardık. Ne gelirse bize gelir, fatura hep bize çıkarılırdı. Durmadan aydınlık beyinler biçilir, aydınlığa ve yarına set çekilirdi.
Oturmuş masa başında dalmışım, güzün sararan yapraklarına bakarak…Tam ayağa kalkacaktım ki dağlardan kulağıma keklik ötüşleri düştü. Gam değil, elbette sevginin ve sevdanın da günü gelecek, dedim.
Biz hâlâ yarına inananlardanız, umudun çırasını yakanlardanız.
Ailenizdeki eğitimi ihmal etmeyin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir