Mersin’in meşhur ‘Akıllıya Hasret’ sokağında bir kafedeyiz. Hava kar soğuk… Yerde kar tanesi yok ama, Mersin’in direkleri olan dağlarından kentin yüzüne doğru esen efil efil bir kar soğuğu var… İliklerinize kadar hissetmeniz mümkün…
Bu soğuğu yüz göz taşıyarak, evvelsi günlerdeki Mersin’den bahsedeceğim… Hiç böyle ağarmamış Mersin’den… İç ısıtırdı, eskiden… Parmak uçları insanın, sevinçten gülücükler saçardı… Bir zamanlar yaşanan göçler ile pamuklu ve portakal tenine acı kırıklar düşmüş olabilir ama kısa bir süre sonra dört parti insanının hem belediyelerden, hem de meclisten seslenebildiği bir kent idi…
Taaa ki, 18 Aralık 2016’ya dek… Gazete sayfaları Mersin’in Akdeniz İlçesi’ne kayyum atandığını yazdı o vakitte… Yani kayyumlu havalardan birini de Akdeniz’in mavi sularındaki inci tanesi balıklar soludu…
Halkın seçmediği bir yönetim tarafından işleyen belediye ne kadar da sırıtıyor değil mi? Siz hiç halkın seçtiği bir belediye yönetiminin kapısında polis gördünüz mü? Görmediniz tabi… Hay Allah, laf olsun diye sorduğum bir soruydu işte… Hem biliyor musunuz, yalnızca belediye içerisinde işi olan halkı değil, bütün personelleri de içeriye her girişlerinde üst baş arıyorlar… Üstelik bu aralar kontrol noktası oluşturuluyor belediye önünde… Kapının hemen girişinde bir kulübe yapılıyor… Güvenlik yeterli değil galiba…
Bu arada kafede çaylarımızı yudumluyoruz, kayyumlu belediyede çalışan bir arkadaşımla… Arkadaşım, belediyeden benim kulağıma çınlayan ilk söylentiyi döküyor… ‘Çoğumuz işten çıkarılacağız!’
Nasıl yani derken, kayyumun hemen o gün 11 çalışanın sözleşmelerini yenilemeyip işlerine son verdiği cevabını pekiştiriyor… Yani basit mantıkla her ay 900 TL banka ödemesi olan bir çalışan arkadaşım artık işsizdi. Diğer 10 çalışanın da borçları vardır muhakkak… Ama nedir, ne kadardır bilmiyorum… Siz onlara da 900 TL bir borç biçin… Sonuçta işçi bunlar ve bu ülkede işçi dedin mi borçsuz değildir… Olamaz da… Olsa ne güzel olurdu ama…
Şimdi kayyumun müthiş bir uygulamasından bahsetmesem içim içimi yiyecek… Yıl, ay, saat ve de karanlık soğuk tam o fasılda birleşmiş iken anlatmak bana farz… Mersin’de Özgür Çocuk Parkı diye bir kamusal alan var… Bu park kentin muhalif, sol, sosyalist yüzlerin demokratik talepleri olan eylem haklarını sık sık kullandıkları alan… Parkın bana göre sağ tarafında size göre nasıl olur bilmem, devlet dersine dahi yetişemeden katledilmiş çocukların isimlerinin bulunduğu bir tabela vardı. Vardı diyorum, çünkü artık yok… Gerekçe de yok… Söküp gittiler… Şimdi o çocukların isimleri oradan götürüldü ya, o çocuklar göğün mavisinden ülkeye boncuk boncuk gözleri ile bakmaya devam ediyorlar… Bunu görmek isteyen yüreğiyle görebilir ancak… Ah Abidin, madem mutluluğun resmini çizemedin, şarkısını söyleseydin bari…
Ara soğumadan şak diye 22 işçi daha çıkarıldı işten… 7’si dışında 15 emekçi farklı alanlarda işlerine geri dönebildi. Böyle bitmedi tabi, bir OHAL klasiği ile Akdeniz Belediyesi’nde 21 memur açığa alındı ve 10 kadrolu işçinin de iş akdi feshedildi. Bu arada Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde açığa alınan 2 memuru da unutmamamız gerek… Kentte ki, DİSK/Genel İş Sendikası yöneticileri bu sorunla mücadeleye devam ediyorken, yaşanan sürece ilişkin Sendika Başkanı “Bugünler de geçecek” dedi…
Doğrusu kayyumun hakkını da verelim… İşini iyi yapan bir belediye başkanı olurdu (!)… ‘Yiğidi öldür ama hakkını yeme’ sözünü söyleyelim burada… Biz hak yiyenlerden değiliz çok şükür… Eğer halk tarafından seçilmiş bir başkan olsaydı… Bir işçinin nasıl işten çıkarılabileceğini çok iyi biliyor… Bir işçinin görev yerini oradan oraya dağıtabiliyor. Bir sabah uyandığında bir işçi, kültür biriminde iken, ertesi sabah park bahçelerde olabiliyor…. Bazen işçiyi, böyle birim birim dolandırarak devam da edebiliyor; bazen de işçiyi daha fazla terletmeden işten çıkarıldığı müjdesini de verebiliyor… Ama buradaki müjdecilerimiz, sayın taşeronlarımız oluyor.
Şimdi bu belediyenin bir de kadın birimine değinmesek olmaz değil mi? Bu kurumu kayyum öncesinde yaptıkları çalışmalarla ara ara basından takip etmişsinizdir. Evet, İŞTAR’dan söz ediyorum… Sonra kadın sığınma evleri vardı, onlar birkaç gün evvel kapatıldı gerçi… Bu kuruma da dokunuldu. Zaten dokunulmasaydı acayip olurdu.
Müdürü açığa alındı, yerine hemen bir müdür atandı… Sonra yeni müdür geldi, birimde çalışan kadınların güvenliği için hazır duran servisi kendi hizmetine soktu… Her sabah işe servisle de gelse on veya on beş dakika geç gelen müdür, servisleri alınan işçilerin on veya on beş dakika gecikmesine öfke döktü. Bir sabah on veya on beş dakika geç gelen çalışanların isimlerini işaretledi. Üç kez tekrarlanması durumunda sizleri cızlarım dedi.
Kadın kurumuna bir erkeğin girmesi sıkıntı iken, atanmış yeni müdür kendisine çay, kahve servisi yapsın diye bir hizmetli almasın mı? Aldı…
Kurumun bütün anahtarlarını tek top yapıp bir kadın kurumu olmasına rağmen hepsini bu erkek hizmetliye vermesin mi? Verdi…
Sonra bu müdür, kalkıp şu odayı boşaltın, bu oda benim olacak demesin mi… Dedi.
Sonra bu müdür kalkıp herkese talimatlar yağdırmasın mı… Yağdırdı…
Sonra bu müdürün yaptığına mobbing denilebilir mi? Karar okuyucunun…
Yarın bir gün Akdeniz Belediyesi’nde bir işçi tarafından mobbing davası açılır mı açılır valla… Benden söylemesi…
EEE, bir son diyelim artık…
Yazıları fazlasıyla kayyumlamak, sözcüklerin iş akdini de sonlandırabilir…
Kayyum daha yeni ısındı hem…