Bir ülkede yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik, vb. bütün olaylar ve gelişmeler karşısında ahlaki, vicdani ve politik tavırları ile aydın ya da aydınların önemi ve rolü büyüktür.
Benim nazarımda, etnik kimliğinden, dini inancından sıyrılarak olaylara doğru bakan, doğru okuyan ve doğru değerlendiren ve bunu topluma doğru biçimde çeşitli yollarla aktaran, topluma değer biçen ve halkına karşı sorumluluk taşıyan kişidir, aydın insan tiplemesi,
Toplumun başına gelebilecek büyük felaketlerin uyarıcısıdır, yol göstericisidir, aydınlar!
Adeta, yaşanacak büyük toplumsal felaketler karşısında halkını kötü yönetim ve kötü yöneticilerden de koruyan kollayandır, aydınlar!
Ancak, bu rollerini oynarlarken de yaptıkları işin sorumluluğu, ağırlığı ve ödeyeceği bedelin de farkındadırlar.
Kimi romanlarıyla, kimileri yazarlıklarıyla, kimileri şiiriyle, kimileri tiyatroyla, kimileri öyküleriyle, kimileri sinema yoluyla… bolu escort
Gerçekten bir ülkenin aydınlanmasının, toplumsal gelişiminin öncüsü, barışın teminatıdırlar.
Türkiye, aydın insanlarının bol olduğu, ancak bol olduğu kadarda aydınına tahammül edemeyen ve onu acımasızca yok etmeye çalışan bir ülke konumunda olduğu da bilinen bir gerçekliktir.
Aynı zamanda da, Devlet-i Aliye’ nin kendi aydınına bakış açısı, söylemi, niyeti, yönettiği ve etkilediği geniş halk yığınlarında da bir virüs gibi sirayet ediyor.
“Devlet, bayrak ve din düşmanları, bölücü, dış güçlerle iltisaklı” gibi kara propagandayla, aydınlar adeta hedef haline getiriliyorlar.
Bu yüzden Türkiye halkında bu kadar yoğunlaşan “aydın düşmanlığı ve nefreti” bundandır.
Çok acılar yaşandı bu coğrafya da ve tanıklık etti insanlığın yüz akı aydınlık yüzlü insanların yok oluşuna.
Sadece biz de değil, başka benzer ülkelerde de yaşanıyor bu durum.
Ülkemiz, İttihat ve Terakki’ nin 1913 Bab-ı Ali baskınıyla başlayan( Cumhuriyet dönemi ile Osmanlı dönemini de birleştirecek olursak), siyasi geçmişi, aydın suikastları, gözaltında kayıplar, sürgünler ve faali meçhul cinayetleri ile anılır.
Osmanlı öncesinden cumhuriyet sonrasına devir olunan bu alışkanlık hala güncelliğini tazeliğini korumaktadır.
Bu ülkenin gerçek aydınları; Sabahattin Alilerden Nazım Hikmetlere, Yaşar Kemallerden Aziz Nesinlere, Mehmet Uzunlardan Musa Anterlere, Vedat Türkalilere birlikte bir çok ismi daha buraya sıralaya biliriz.
Bu ülkenin kalkınmasında, demokratik çağdaş değerlere ulaşmasında, laik/seküler, barış içinde toplumsal bir yaşamın ortaya çıkarılmasında, yaşamları boyunca hep mücadele ettiler.
Düşündüklerini, tespit ettiklerini korkusuzca söylemekten zerre kadar çekinmediler.
“namuslu yürekli aydın” olmanın bedelini kimi sürgünde, kimi gözaltında işkencede, kimi faali belli cinayetlerle ödedi.
Kimileri de hedef haline getirilerek kontrollü toplumsal linçle karşı karşıya kaldı .
Sebahattin Ali, Yılmaz Güney, Aziz Nesin, Abidin Dino, Abdi İpekçi, Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Musa Anter, Aram Tigran, Hrant Dink, Cem Karaca, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Ahmet Kaya, Grup Yorum, Tarık Akan, Metin Altıok, Nesimi Çimen, Kadir İnanır, Mehmet Ali Alabora, Füsun Erdoğan, Mahsuni Şerif, Turan Dursun ve daha ismini sayamadığımız niceleri… (Siyasi bedel ödeyen siyasi partileri ve üyelerini şimdilik saymadım.)
Biliyorum…
Söylemlerinden dolayı kimilerini severiz, kimilerini de sevmeyiz; Kimini az severiz, kimini çok severiz.
Söylemleri, söylemlerimle birebir örtüşmeye bilir… Ancak, bir gerçek o ki; onlar bu ülkenin aydınlık yüzleri ve vicdanlarıydılar.
20 Eylül Musa Anter, 8 Ocak Metin Göktepe, 19 Ocak Hrant Dink…
Ve bugün 24 Ocak; Uğur Mumcu…
Bugün birçokları, yukarıda saydığım sebeplerle aramızdan, bu yaşamdan göçüp gittiler. Kimileri de hala cezaevlerinde ve sürgünde!
Her ölüm ve sürgün canımı acıttı ve hala acıtmaya devam ediyor.
Hepsi birer birer yıldızlara kaydılar.
Ve hepsi birer birer gittiler.
“o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler…
Bizler ise: demirin tuncuna, insanın piçine kaldık!”