BAROLARIN ANKARA ÇIKARTMASI ANLAMLI ANCAK YETERSİZ…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

              Aslında, gazetedeki köşem de haftada bir yazmaya çalışıyordum.

              Maşallah!.. Ülkemiz saat başı gelişmelere gebe bir coğrafyanın tam ortasında…

              Bu yüzden bana da gündemi bol bir ülkede yaşamanın keyfini çıkartmak düşüyor.

              Her gündeme balıklama atlamak istemiyorum, tabii ki de…

 Ama bazen de öyle bir gündem gelişiyor ki, “eh, benim de çorbada tuzum olsun” diyerek haftada iki, üç, hatta dört sefer yazı yazmanız gerekebiliyor.

              Tabi ki gündem Baroların yürüyüşü olunca dayanamadım.

Bir iki kelam da ben edeyim, dedim. Ne de olsa, buçuk hukukçu sayılırım.

              18 Yıllık AKP,  yani, artık kamuoyundan gizlenmeyen şimdiki adıyla Cumhur İttifakı olan iktidar muktedirleri, büyük bir sabırla, günbegün ilme ilme örerek;  göstere göstere, vura vura, yok ede ede, bütün anayasal kurumları ele geçirerek bugünlere nasıl geldiklerine hep birlikte tanık olduk.

               Bunu yaparlarken de, iktidarın ve devlet aygıtlarını ele geçirmenin kolaycılığı ve olanakları ile  dağınık/parçalı muhalif rakiplerini ve bunların kurumlarını tasfiye etme, ayrıştırma, şeytanlaştırma, düşmanlaştırma, marjinalleştirme konseptini özenle hayata geçirdiler, holuywood sinemacılarını kıskandıracak maharette.

               Artık yol temizliğinin zamanı gelmişti.

               Yol temizliğinde derhal imha edilmesi gerekenler vardı.

               Peki, tehlikeli ve mutlaka müdahaleyle imha edilmeleri gerekenler kimdi/kimlerdi bunlar?

              Tabi ki, KESK(Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), DİSK (Kamu Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), TBB(Türkiye Tabipler Birliği, TBB(Türkiye Barolar Birliği), TMMMO(Türkiye Mimarlar-Mühendisler Odası…), (HDP ve benzeri partilerin bu işten azade olmadıklarını eş zamanlı operasyonlardan zaten yaşayarak gördük.)

              Bu süreci hatırlayanlar bilir…  2000 yıllarda özelleştirme politikalarının hayata geçirirlerken,  uyguladıkları yöntem şuydu:  öncelikle toplum nezdinde bu kurumları itibarsızlaştır, şeytanlaştır, karala ki, tasfiyeye giderken kendine hukuki/toplumsal bir meşruluk kazandır.

              Aradan 20 yıl geçti… Senaryolar aynı, oyuncular değişti bu kez.

Bu gün için artık toplumu ikna gibi bir dertleri de kalmadı. “Bu kanun değişecek, bu kurum kapanacak” denildiği an, artık o söylemin “Kanun Hükmünde Kararname” gibi algılandığı ve mutlaka yasallaşacağı sübuttur.

              Önce KESK’ i, arkasından DİSK’ i hedefe koyarak,  büyük yol temizliğin buradan başlattılar. Bunlar önlerinde, varmak istedikleri yolda, hedefte en büyük barikatlardı. KESK’ in ve DİSK’ in onurlu, kararlı direnişine ve mücadelesine rağmen, son 10 yıl gibi bir süre zarfında ancak nicel anlamda bunu başarabildiler.

              Bu kez hedefte, TTB ve Mimarlar Odası, demokratik kurumlar ve barolar vardı.

              Son üç ayda bu kurumlara ilişkin müdahale ve tasfiyeye yönelik sinyaller gelmeye başlamıştı. Önce refleksler ölçüldü, ardından gelen refleksin dozajına göre de pratik adımların atılması için düğmeye basıldı.

              İsimlerini zikrettiğim ve iktidarın hedefinde olan kurumların, kendilerine yönelik bu saldırı politikalarına karşı yeterince ve zamanında tepki verilmediği/örülemediği kanaatindeyim.

              Ayrıca, her kurumun kendi başına öreceği lokal eylem ve tepkilerin, var olan mevzilerin korunmasında hiçbir işe yarayamayacağını buradan belirtmek isterim.

              Geçmişte sendikal hareket içerisinde bunun pratiklerini çok yaşadık. Mevcut sistemi yönetenler, o gün için,  bir günü aşan eylemler yerine, bizim bir günlük Ankara eylemlerimize aslında dünden razıydılar, ama bunu belli etmiyorlardı.

              Yukarıda verdiğim ayrıntılardan(birbiriyle bağlantılı olduğu için) sonra, uzun bir aradan sonra,  son bir ay içinde, önce HDP’ nin,  ardından baroların farklı illerden ve Ankara’ yı hedefleyen yürüyüşlerini anlamlı ve değerli bulduğumu buradan ifade etmek istiyorum.

            Açıkçası, Ankara yürüyüşü sırasında baro başkanlarının barikatlara karşı gösterdikleri refleksleri, kararlı direnişleri, mücadeledeki tavırları takdire şayandı. Bu nedenle hukuk emekçilerini mücadelelerini yürekten selamlıyorum.

 Yapılması gereken de buydu!

              Ancak, önümüzdeki hafta muhalefet için işlevsizleştirilen meclise geleceği belli olan barolara ilişkin yasa tasarısına karşı örülen tepkinin olumlu, anlamlı buluyor, ama iki güne sığdırılan sahadaki pratiğe bakınca endişeleniyor, bu tavrın yasanın engellenebilmesi açısından yeteriz kalabileceğini ifade etmek istiyorum.

              Ajandalarında başka neler var bilemiyorum… Ancak,  Baro Başkanları ile sınırlanan yürüyüşün bitiş noktası parlamento ya da Adalet Bakanlığı önü olmalıydı, temel dert, bu yasa tasarını geri çektirilmesi ise eğer.

            Hatta tasarı çekilene kadar, Ankara ve yereller de, sürekli kamuoyunun vicdanına dokunacak, Ankara siyasetini rahatsız edecek;  dün olduğu gibi basın açıklamaları, oturma eylemleri ve yasanın genel kurulda görüşüleceği tarihte ise,  ülkenin tüm muhaliflerini de yanlarına alacak şekilde; demokrasi,  barış, temel hak ve özgürlük temalı bir büyük miting düşünebilirdi. Ajandalarında bu saydıklarım ile ilgili eylemsellik takvimi var mı yok mu, bilmiyorum, bunu zaman gösterecek.

            Engellene engellene, hırpalana hırpalana, dövüle dövüle, direne direne aşılan barikatların hedefi, görüşme diplomasi hakkı saklı tutularak,  Adalet Bakanlığı ve oradan da parlamento önü olmalı  ve buralarda  gündem ve kamuoyu oluşturacak şekilde, sürekli basın açıklaması yapılmalıydı, ya da başka bir alternatif eylem olarak, kamu emekçileri için özel bir yanı olan Kızılay Meydanı denenmeliydi.

           Yanlış anlaşılmasın, ben,  Ankara yürüyüşünü ve yerellerdeki basın açıklamalarını ve oturma eylemlerini küçümsemek, hafife almak ve sıradanlaştırmak  gibi bir hadsizlik içine girmek değildir amacım.

          Endişem, sisteme geri adım attıracak böylesi bir birleşik demokratik tepkinin örülememesi halinde, aleyhteki bu yasanın hukuki(!) zeminde pratikleşmesi hiçte zor olmayacaktır. Ve, sonrasında… barolara yönelik saldırılar başka muhalif yapı ve kurumlara sirayet edecek ve  şiddetini artırarak devam edecektir.

         Aksi taktirde, bu anlamlı ve onurlu yürüyüşünüz gelecek kuşaklara “Anıtkabir’de Sonlanan İki Günlük Bir Yürüyüş” olarak hafızalara kazınacak ve kısa vadede zevahiri  kurtarmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.

       Amasız, fakatsız yan yana durmanın zamanı geldi geçiyor bile…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir