Seçim beyannamesine bakarsanız AKP tarımda yapılacak ne varsa yapmış. Adı üstünde köşe yazısı, o nedenle de bütün hepsini değil ama birkaç satır başını inceleyerek yazılan ile yaşanan arasındaki farkı görelim.
Beyannamede tarımı stratejik sektör olarak gördüklerini, sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimi sağladıklarını ve tarım politikalarını gıda güvenliğini temin edecek şekilde oluşturduklarını yazıyor.
Eğer tarım stratejik sektör olarak görülseydi; köylünün şehirlere göçünü engellemek üzere tarımsal üretim teşvik edilir, köylünün mahsulünün değerinde satılması için taban fiyat uygulaması getirilir ve tarım destekleri artırılırdı. Eğer gıda güvenliği önemsenseydi; dünyanın her köşesinden neyle beslendiği belli olmayan canlı hayvan ve et ithal edilmezdi. Yerli üretim her aşamada desteklenir ve denetlenirdi. O zaman da 36 çeşit GDO’lu ürünün ithalatına izin verilerek, yıllık 1milyon ton üzerinde mısır ile 2 milyon ton soya ithal edilmez, gıda güvenliği de tehlikeye atılmazdı. Bu arada GDO’lu soyanın ekmek yapımında katkı maddesi olarak kullanıldığı en son Adana’da ortaya çıktığını da unutmamak gerekir.
Beyannamede; Tarım Kanunu da dâhil sektörle ilgili 15 önemli Kanun çıkardıklarını yazıyor.
Bu kanunlardan biri olan ve adı geçen tarım kanununda “bütçeden tarıma ayrılan pay milli gelirin % 1’inden aşağı olamaz” diye yazdılar. Fakat gelin görün ki, kanunu çıkaran AKP hükümetleri hiçbir zaman tarıma ayrılan payı Gayri Safi Milli Hasılanın (milli gelirin) % 1’i bile yapmadı. Tarıma ayrılan pay, bir önceki yıla göre miktar olarak artıyor gibi görünse de oran olarak hep %1’in altında binde 5 seviyelerinde kaldı. Yani AKP hükümetleri kendi çıkardıkları kanuna bile uymadılar.
Beyannamede ; Ülkemizin tarımda net ihracatçı konumunu daha da güçlendirdik yazıyor.
Oysaki 2017 yılı, tarım ürünlerinde ithalatın altın çağı oldu. 2018 yılının ilk üç ayında bir önceki yıla göre %7,7 ihracata karşılık % 12,7 ithalat yapılmış. 2017 yılının ilk üç ayında 136 bin baş sığır ithal edilirken 2018 yılının ilk üç ayında 329 bin baş sığır ithal edilmiş. Sığır ithalatı neredeyse üç katına çıkmış. Aynı dönemleri kapsayan buğday ithalatında % 148 artış olurken, mısır ithalatı 10 katına çıkmış. Net ihracat değil, açık ve net ithalat söz konusu.
Bu kadar ithalat yapan bir ülke aynı zamanda açık ve net, gıda bağımlısı bir ülke haline gelmiş demektir. Gıda bağımlısı olan bir ülkenin, temiz ve sağlıklı gıda ürünlerine sahip olmadığı için gıda güvenliği olmaz. Yeteri kadar gıda üretimi olmadığı için de gıda güvencesi yok demektir.
16 yılın sonunda tarımda dünya lideri konumuna geldiğimiz yazılırken; ürettiği kendine yetmeyen, köylüsü toprağını terk etmiş, dışa bağımlı, samanı bile ithal eden bir ülke konumuna geldik. 16 yılın sonunda bize vaat edilen güçlü Türkiye, yaşadığımız ise muhtaç Türkiye. Bu tabloyu değiştirmek elimizde, bizle değişir.