İlk insandan bu yana asırlar geçmesi, hayatta kalma içgüdüsü ile her gördüğü canlıyı yerden yere vurma potansiyeli olan ilkel benliğin medenileştiği anlamına gelmemektedir. Asırlar sonra medenileşen ya da bir şekilde ehlileşen sadece kılıflar ve araçlardır. Akıllanan ilkel benlik artık bu sayede saldırmadan önce bir çalılığın arkasına saklanma ihtiyacı hissetmez. O gayrı her yerde ve her şeyin ardında belirip bir anda gizli marifetini gösterebilmektedir. Fakat siz bu iki ayaklıların vahşi yaşam döngüsünün egemen olduğu bir dünya için fazla masumsanız, eninde sonunda bir yere toslama ihtimali olan potansiyel bir kaçıksınızdır. Hani o vahşi yaşamın akıllılarının sizin kaderinizi belirlemesini misafir seyirci formatında bir kenara sinmiş bir şekilde izlemekten başka bir şey elinizden gelmiyorsa, artık kendi kendinize “diri cesetler diyarına hoş geldim” diyebilirsiniz. Öyle ki bu vahşi döngünün dinamosu olan hırs ve ihtirasların ürünü olan entrikalar, sizi çırpındıkça batacağınız bir girdaba sokar. Bir anda kendinizi başkalarının sizin için yazdığı trajik bir senaryonun başrolünde bulursunuz. Ne olduğunu bile anlamadan adeta lanetli bir tılsımın sizi yakanızdan aşağıya doğru çektiğini hisseder ve aniden dört duvar arasında zifiri bir karanlıkta soluğunuzu alırsınız. Zaman gözünüzün önünde hızla dönerken sizin filimin sonunu beklemekten başka bir çareniz yoktur.
Hayatınızın yüz seksen derece ile dönmüş olduğu keskin virajları sayesinde cenneti de, cehennemi de bu dünyada yaşadığınız hissine kapılırsınız. Dehşetin soğuk ayazıyla, mutluluğun sıcak esintisini aynı anda bir bünyede algılayabilirsiniz. Bu adını bile koyamadığınız karma karışık bir duygudur. Öyle bir şeydir ki, yan yana bile düşünemediğiniz zıt kavramları iç içe girmiş bir matruşka şeklinde ve tabiatınıza sinmiş bir halde kendi benliğinizde keşfedersiniz. Bu karmaşık döngü arzuladığınız bir tercih olmasa bile, zamanla size garip gelmemeye başlar ve adeta sizin bir yaşam tarzınız haline gelir. Sonu bilinmeyen bir uçuruma doğru ters adımlarla ilerlediğinizin bilincindesinizdir. Başka bir alternatifiniz olmadığı için, en kötü tercihiniz tek şıklı bir seçenek olarak karşınıza çıkar..
Kimileri insanoğlunun yaşadığı tüm aksilikleri hayatın onlara biçmiş olduğu, binbir engelli aşamalardan oluşan ilahi bir sınav olarak kabul eder. Siz ise, payınıza düşen bu sınavların bir sonu gelmeksizin ardı arkasının kesilmediğini görünce bu ilahi müderrisinizin sizi sınıfta bırakmayı kafaya koyduğunu anlarsınız. Böyle bir durumda varabileceğiniz tek sonuç; iki ayaklı vahşi yaşam döngüsünün foseptik çukuruna dönen kaderiniz tarafından ti’ye alındığınızdır. Bunu hissettiğiniz an iki yoldan birini ufkunuza güzergah olarak belirlemek zorundasınız demektir; en külfetsiz yol pes etmek ve kendinizi kaderinize karşı hükmen mağlup ilan edip ebedi bir istirahate çekilmektir. Ama her şeye rağmen halen yapabilecek bir şeylerinizin olduğuna inanıyorsanız, acıyı yaranıza merhem yapmayı dener ve feleğin amansız sillelerini kendinize kamçı yapıp şahlanmayı yeğlersiniz. Kadere inat hayatı bir halat gibi belleyip, ona var gücünüzle sıkıcasına asılırsınız. Tüm olacakları göze alarak, kör talihinize karşı kafa tutarsınız. Tıpkı mitolojik efsanelerdeki gibi küllerinizden yeniden doğma fikrinin heyecanına kapılırsınız..
Sırtınıza koca bir evreni sırtlayıp, yeni bir maceraya doğru yol almışınızdır. Ancak her şeye göğüs gererek umutlarınızı sürüklediğiniz o halat, sizin yükünüzü kaldıracak kadar sağlam çıkmayabilir. Hele de ruhunuzun ağırlığı, gövdenizi aşmışsa.. Kör düğümle bağlandığınız o koca bağ zamanla tel tel aşınır, ellerinize talaşımsı kırıntılar dökülür. Her kırıntı beyninizden bir hücre ile beraber kalbinizden de bir anınızı alır. Yinede halatta tutunabilecek tek bir sağlam tel kalana kadar tüm kapasitenizi zorlayarak direnirsiniz. Altınızdaki uçurumla yüzleşmeme olasılığınız sadece o halatın dayanma gücüne bağlıdır. Olasılığın bittiği an, dipsiz bir sona yolcuğunun da başlangıcını oluşturur. Bu yolculukta şanslı olanlar, hiçbir yola sapmadan yaşam fonksiyonlarını sonlandırıp, ruhunu başka bir boyuta göç ettirenlerdir..
Şansız olanlar ise iflas eden bir beynin esiri haline gelmiş vadesi dolmayan ömre söz geçiremeyenlerdir. Aslın da onlardan geriye kalan iflah olamamış bir hayatın göçüğün de mahsur kalmış yitik bir bedendir. Onlar bir zamanlar belki de en yakınlarından tattıkları o son darbeyi kendilerine vurup, ruhlarını alıp vücutlarını terk-i diyar edenlerdir.. Hakk’ın ömre vaat ettiği süreyi doldurana kadar, bedenleri bilinçsizce salt bir homosapiens (biyolojik insan) olarak yaşamaya devam eder. Bir cesetten ayrılan maharetleri ise, hareket etmeleri ve anlamsız cümleler kurabilmeleridir. Mantıki analizin olmamasından dolayı çekilen ıstırabın artık o kişi için hiçbir hissi kalmamıştır. Belki bu o kişi adına hissedebileceğimiz acı bir mutluluk olabilir. Ama bilincin bedeni değil, bedenin bilinci yönlendirmesi, o kişinin elemini tadanlar için katlanılması zor bir maskaralığın başlangıcıdır. Bir zamanlar yanlarında yanıp tutuşanların eğlencesi olmuşlardır artık, sonra koca bir âlemin gözünde zavallı. İnsanlar gün geçtikçe adını unutmaya başlarlar, çünkü artık onu çok daha iyi tanımlayacak bir ad bulmuşlardır; “DELİ”