Çocuk Akademisi Nasıl Çalıştı?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçen hafta Eğitim Sen Mersin Şubesi’nin Çocuk Akademisi oluşturarak çocuklar için bir bilim sanat felsefe şenliği düzenlediğini aktarmıştım. Çocuk Akademisi sendika üyelerinden gönüllü öğretmenler ve akademisyenlerden oluşmakta. Bu akademi Mart ayından bu yana sendika üyelerine yapılan davetler ile Eğitim Komisyonu altında örgütlendi ve yüze yakın öğretmen ve akademisyenin katkılarıyla şekillendi. Bu bir aradalığı sağlayan en önemli etken, eğitim sisteminin içinde çalışan ve üreten öğretmenlerin de alternatif başka modellerin olabilirliğine inancı. Bir ikinci etken ise özel okul sistemi ile devlet okulları arasında öğretim yöntem ve araçları arasında oluşan farkların yarattığı adaletsizlikten doğan rahatsızlık.

Öncelikle eğitim müfredatının, öğretim yöntem ve araçlarının sendika üyelerimizin ilgi alanına girmesi eğitim emekçilerinin kendi üretimleri üzerine düşünmelerinin doğal bir sonucu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yürüttüğü hizmet içi eğitim çalışmalarında daha çok öğretmenlere bilgi ve sorumluluk yüklemekten ibaret olan seminerler veriliyor. Yoğun iş yükü altında çoğu zaman angaryaya dönüşen bu tek taraflı bilgi aktarım sürecinde öğretmenlerden alınan katkılar oldukça sınırlı.Genellikle yaygınlaştırılması beklenen iyi örnek uygulamaları öğretim yöntem ve tekniklerine odaklanılıyor. Nasıl daha iyi öğretiriz sorusu üzerine düşünmek, sınıf içinde farklı öğrenen çocuklara farklılaştırılmış tekniklerle yaklaşmak üzerinde durulması gereken önemli konulardan elbette. Ama bu teknikler müfredat, yani ne öğreteceğiz sorusu ile birlikte ortaklaşa düşünülmüyorsa, havanda su dövmekten öteye gidilmiyor demektir.

Çocuk akademisinde öncelikle herhangi bir bilimsel olguyu çocuklara aktarırken onu felsefe bilim sanat bütünlüğü içinde yeniden inşa etmenin olanaklı olup olmadığını görmek istedik. Felsefe, düşünme üzerine düşünme yani kavramlar, soyutlamalar dünyası. Milli eğitimin kendisine uzak tuttuğu konular. Bilim derken de doğa bilimleri ile yan yana toplumu anlamayı, tartışmayı ve eleştirmeyi kendisine iş edinen sosyal bilimleri de ekliyoruz. Bu alan son zamanlarda ya “ideolojik” bulunuyor ya da katılaşmış ezber ve tekrarlara terk ediliyor. Sanatın, imgelerin, yaratıcı düşüncenin bilim ve felsefeye açılması da dert edindiğimiz bir başka boyut. Bizim denemelerimizde seçtiğimiz temalar “enerji” ve “çevre” ve “evrim” oldu. Üç olgu da doğa bilimleri alanından seçildi. Sonraki etkinliklerimizde sosyal bilimler alanından temalar üzerine düşünmeye devam ediyoruz. Her şenlikte tek bir temayı işledik ve felsefe, bilim, görsel sanatlar, drama, müzik, öykü konusunda atölyeler oluşturduk. Atölyelerin her birinde akademisyen, pratisyenler ve branş öğretmenlerinin bir arada planlama yaparak içeriği önceden belirlemesi gerekiyordu. Örneğin enerji konusunu işlerken, bilim atölyesinde mühendislik bilgisi öne çıkarken, evrim konusu geldiğinde doğa bilimlerinden yararlanıldı. Bilim atölyesi, konunun felsefe ve sanat atölyelerinde farklı açılardan ele alınması, değişik düşünce yöntemleri geliştirilmesi için sürükleyici oldu.

Yaş gruplarına göre ayrılan çocukların her bir atölyede 30 dakika durarak bir sonrakine geçmesi ve günün sonunda 4-6 atölyeyi tamamlayarak tema hakkında bir izlenim edinmesi ilk amacımız. Bu ilk uygulamalarda kendi yöntemimizi kurma amacımız öncelik kazanmış durumda. Deneme uygulamalarından edindiğimiz birikimle 14 haftalık programlar ya da yaz okulları biçiminde geliştirmeyi istiyoruz. Şimdilik sendika üyelerinin çocukları ve bize destek veren kurumlardan çocukların katıldığı deneme uygulamaları, bir belediyenin sahiplenmesi, mekan, malzeme sağlaması durumunda eğitime erişimde sorunları olan çocuklara da kolaylıkla aktarılabilir.

Üniversitelerde örneğin Mersin Üniversitesi’nde olağanüstü yönetim pratikleri uygulanmazdan önce hayata geçirilmiş olan çocuk üniversitesi deneyimlerinden farkımız akademisyenlerin yanında öğretmenlerin ve hatta konuyla ilgili toplumsal kurumların eklenmesi oldu. Yürütülen bütün eğitim faaliyeti atölyelerin oluşturulmasından sahada düzenin sağlanmasına kadar her aşama tüm katılımcıların bilgisine açıldı ve kolektif katkılarla şekillendi. Bir çeşit açık yazılım uygulaması gibi geliştirilen her öneri kolaylıkla benimsenip içerildi. Piyasalaşmış hizmet satın almadan ve idari işlerde profesyonelleşmeden potansiyelimizi ölçmeye giriştik. Kamusal hizmet, kamu yararı öncelikleri yüksek oda ve kurumların böylesi denemelerde katkıya açık olduğunu keşfettik. Eğitim materyali ve malzemeler konusunda sıkıntılarımız olsa da politik ortamın üzerimizde yarattığı baskı ortadan katlıktan sonrası için yapabileceklerimizi görmüş olduk diyebilirim.

Öyleyse geçen haftaki saptamamıza ek olarak şunu söylemek mümkün: Muhafazakar ve kendine benzemeyene tahammülsüz düşünceleri ile öne çıkan kesimler bile eğitimin içinde bulunduğu çürümenin farkında. Kahramanlık hikayeleri, kaba kuvvet, güç denemeleri derken yeni nesile ne bırakacağımızı dert edinmenin önemli olduğunu görüyoruz. Bu nedenle piyasa sistemi içinde paketlenip satılan bir eğitim sisteminin alternatifinin olabileceğini ve bunun aslında eğitim emekçileri ve velilerin topluma ve çocuklara karşı sorumluluk duygusu üstlenmesi ile kolayca başarılabileceğine inancımız artmış durumda.

Sendikamızın dünya öğretmenler gününde başlattığı kampanyasında dikkat çektiği gibi “öğretmen dünyayı değiştirir”. Yeter ki dünyanın insanlık için yaşanılası bir yer olabileceğine dair umudumuz ve bunu gerçekleştirecek direncimiz olsun.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir