Çocuk Olamamak / Özcan Öğüt Yazdı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Treni kaçmış bir yolcu gibi kovalamak istemiyorum arkamda bıraktığım o masum çocukluk yıllarını. Ama bir an olsun aklımdan çıkmıyor çocukken her şeyi var olduğu gibi algılayıp, irdelenmemiş halleriyle tanıyışım.. Kendimi bir biberonla ya da minnacık bir ayıcıkla avutuşum.. Tabi biraz daha büyüyüp az çok anlayınca nesnelerin senin için anlamını, daha pratik şeyler istemeye başlıyorsun. Örneğin, küçük bir bisiklet süslüyor hayalini. Bir sürelik de olsa evin dışına çıkıp özgürce sokakta cadde boyu bir gezinti yapmak istiyorsun. Sahip olduğun ilk bisiklet, adeta bağımsızlığının ilk ve tek simgesi oluyor o an. Hani ayaklarını yerden kesip, iki tekerlek üzerinde kanatlanmışşın hissine kapılınca, dünyanın en değerli hediyesine kavuştuğuna inanıyorsun. İnsan küçük olunca beklentileri de küçük oluyor sanki. Ufak tefek nesnelere kocaman mutluluklar sığdırabiliyorsun. En güzeli de hiç anlamıyorsun ya yaşadığın dünya üzerindeki entrikaları.. Tüm olanları çocuk saflığıyla algılayıp, her şeyi gördüğünle kabulleniyorsun. İşte o anları düşündükçe hep çocuk kalmak istiyorsun..

Büyüyüp yetişkin olmak elbette hayatın kaçınılmaz en doğal döngüsü. Ama dedim ya zor geliyor insana aklına gelince ardında kalan o tertemiz yıllar.. Anlayınca kavramların o içinde saklı asıl anlamları, daha fazla kurcalıyor kafanı her şey. Düşünmek yoruyor.. Keşfedince gördüğün o güzel gülün dikenlerinin varlığını, işte o zaman içini zifiri bir karamsarlık basıyor.. Çocuk gözlerindeki ışığın parlaklığını yavaş yavaş yitiriyorsun.. Hele o umutsuzluğun pençesine bir düşmeyegör, düşündükçe o gerçeklerin kararttığı düşlerinin içinde kayboluyorsun. Öyle ya anlayınca düşe kalka yürüdüğünü, hayatta elini attığın her işe 1-0 yenik başlıyorsun.. Yaşadığın her anının son anın olabileceğinin bilincine varabiliyorsun.. Her nefes alışında, bir sonraki nefesi alamama ihtimalini düşünüyorsun.. Kapandığı yerden aralanınca o toz pembe perdeler, bunca olasılık içinde hayatta kalabildiğine hiç sevinemiyorsun.. Ki gayrı işitebiliyorsun teninin derinliklerinde, savaşın girdabına çekilip ölümü bekleyen birilerinin çığlıklarını, ya da hissedebiliyorsun tek suçu doğmak olan zavallı bir çocuğun köprü altlarında açlıktan kıvrandığını.. Yokluğun, sefaletin, işkencenin ve daha bir çok kavramın karşılığını biliyorsun artık..

Büyüyünce, gerçeklerle yüzleşmek zedeliyor insanın çocukluktan kalma masumiyetini. Ne kadar büyürsen büyü, kalbinin kuytu yerlerinde saklanan çocuk, her yüzleşmede inciniyor.. Sonra kaçmak istiyorsun gerçeklerin acımasız gölgesinden. Bir anlık bile olsa polyanacılık oynamak istiyorsun.. Ama olmuyor, olduramıyorsun..! Hani ne kadar istesen de içindeki çocuğu eskisi gibi gerçeklerin o görünen yüzü ile kandıramıyorsun.. Çünkü öyle bir irkilip anlıyorsun ki artık çok geç, o büyümüş ve biliyor her şeyi..

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir