“DEPREM ÖLDÜRMEZ, İHMAL ÖLDÜRÜR”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

‘Deprem Haftası’ kapsamında gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan Mersin Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Erkan Demir, afetten etkilenen yerleşimleri, gelecekteki afetlerle ilgili risklere karşı koruma görevinin devlette olduğunu kaydederek, “Ülkemizin deprem sorununa stratejik yaklaşım getiren ilk yol haritası niteliğindeki belgesi olan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı ülke genelinde uygulanmalıdır” dedi.

 

Mersin Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odası, 1-7 Mart “Deprem Haftası” kapsamında ortak bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, ülkemizdeki deprem gerçekliğine dikkat çekilirken, deprem hassasiyeti göz önünde bulundurularak yapı denetim, kentsel dönüşüm, imar barışı gibi konuların gündemden çıkarılmaması gerektiği vurgulandı. “Deprem Bir Afet Değil, Doğa Olayıdır. Deprem Öldürmez, İhmal Öldürür” pankartı açıldığı açıklamada, Odalar adına basın metnini Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Başkanı Erkan Demir okudu.

Yerküre üzerinde engellenmesi mümkün olmayan en büyük enerji boşalımı olan depremlerin, toplumsal yaşamın en önemli risk faktörlerinden biri olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Demir, “Bu riskle karşı karşıya kalan ülkeler depremlerin afete dönüşmesinin önlenmesi veya zararlarının azaltılması amacıyla en üst düzeyde stratejik planlar ve afet yönetim sistemlerini hayata geçirmektedirler. Bir doğa olayı olan depremler, bilimden, akıl ve teknikten uzak uygulanan politikaların sonucunda birer afete dönüşmektedir. Dünyanın en etkin deprem kuşaklarının birinin üzerinde bulunan ülkemizin yüzde 92’si deprem bölgesi içerisinde ve nüfusumuzun yüzde 95’i ve sanayi kuruluşlarının yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır. Ülkemizde son 50 yılda yıkıcı depremler sonucu, yaklaşık 60 bin insanımız hayatını kaybetmiş, 500 bin yapı yıkılmış veya ağır hasarlar oluşmuştur” dedi.

20 yıllık yakın tarihimizde yaşanılan 17 Ağustos 1999 Marmara, Bolu-Düzce ve Van depremlerini unutmadıklarını söyleyen Demir, “Son aylarda Denizli, Manisa, Balıkesir, Elazığ, Malatya ve Van’da meydana gelen depremlerde, 50’yi aşkın vatandaşımız yaşamını yitirmiş, bin 700’ü aşkın vatandaşımız yaralanmıştır. Mal kayıpları açısından ağır hasar gören 20 bin konutun yıkılarak yaptırılması için 4 milyar TL civarında kaynak gerekirken, yaşanan depremler nedeniyle uğranılan zararın ise 6 milyar TL’yi geçeceği anlaşılmaktadır. Afetler nedeniyle her yıl ortalama GSMH’nın yüzde 1 ile yüzde 3’ü arasında ekonomik kayıp/afet zararıyla karşılaşmaktayız. Bu örnekler, yaşanan can ve mal kayıpları açısından en yıkıcı yüzüyle depremlerin, ülkemiz jeolojik gerçekliğini bir kez daha göstermiştir. Depremlerde, can ve mal kayıplarının çoğunun ‘Aktif Fay Zonları veya Hatları’ üzerine doğrudan oturan yerleşim birimlerinde daha ağır bir şekilde yaşandığı görülmüştür. MTA Genel Müdürlüğü tarafından güncellenen Türkiye Diri Fay Haritasına göre büyüklüğü 5.5 ve üzeri deprem üretebilecek 486 diri fay veya fay segmenti olduğu ortaya konulmuş ve ‘Aksaray, Bolu, Sakarya, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Denizli, Erzurum, Kahramanmaraş, Hatay, Hakkari, Muğla, Eskişehir, Kütahya, Bingöl’ gibi 18 ilimizin merkez yerleşim birimleri ile 80’ini aşkın ilçe merkezinin ve 502 köyümüzün deprem üretme potansiyeli yüksek aktif fayların geçtiği hatlar üzerine doğrudan oturduğu görülmüştür” diye belirtti.

2012 yılında gündeme getirilen ‘Kentsel Dönüşüm’ün ana gerekçesinin sadece afet riskleri olduğunu söyleyen Demir, “Ancak görünen o ki hala ‘yara sarma’ politikalarımız devam etmekte, bir türlü çağdaş afet yönetimine geçiş sağlanamamaktadır. Ne yazık ki bugünlerde bilim insanlarının, mimarların, mühendislerin, plancıların yakın gelecekte afetler karşısında daha kırılgan hale gelineceği yönündeki uyarıları dikkate alınmayarak ülkenin afetle mücadele geleceği karartılıyor… Afet yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması amacıyla bir afet olayının zarar azaltma, önceden hazırlık, kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ve yeniden inşa safhalarında yapılması gereken çalışmaların yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda yönetilmesini gerektiren çok geniş bir kavramdır. Bu yönetim biçimi; Afet öncesi faaliyetler, risk yönetimi, riski azaltma önlemleri ve Afet anı ve sonrası yapılan faaliyetler, kriz yönetimi, müdahale önlemleri gibi birlikte planlamayı gerektiren bir yönetimsel anlayışı gerektirmektedir” dedi.

1999 öncesine göre kıyasladığımızda kentlerimizin, depremlere karşı daha güvenli olmadığını vurgulayan Demir, “Kaçak ve mühendislik hizmeti almayan yapılar üretilmiştir. Halen kentimizde ve ülkemizde yıkılmayı bekleyen ve güçlendirilmeyi bekleyen yapılar mevcuttur. Afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları hala oluşturulmamıştır. Ülkemiz afet tehlike haritaları hazırlanmamıştır. Afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri, fonlar oluşturulmamıştır. Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürünün geliştirilmesi için gerekli ve yeterli çaba gösterilmemiştir. Ülke olarak depremlerden en az zarar görmenin en önemli bileşeninin eğitim ve farkındalık çalışmaları olduğu gerçeğinden hareket edilerek,. Toplumun her kesimini içine alan eğitim uygulamaları ve tatbikatlar ile ülkemizde depremlere karşı bir farkındalık ve dirençlilik kültürü oluşturulmalı,  Bu kapsamda ülkemizin deprem sorununa stratejik yaklaşım getiren ilk yol haritası niteliğindeki belgesi olan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı ülke genelinde uygulanmalıdır” ifadelerini kullandı.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir