Çok sevgili gazetemde yazdığım son birkaç yazıda, birazda okuyanı sinirlendirecek bir üslupla faşizm koşullarında muhalif olanın/muhalefetin maddi haleti ruhiyesi üzerine hariçten değil dahilden gazel okumaya çalıştım, en can yakıcısından çuvaldızı kendime de batırarak.
Okuyucunun sabrına ve sinir kat sayısına sığınarak son birkaç kelam daha…
Özetle şunu söylemeye çabaladım: Her ne kadar hasbel kader siyaset bilimi tedrisatından geçmiş bir taşra muallimi olarak faşizmi bir iktidar biçimi, bir rejim tipi olarak tanımlamak kolayıma gelse de, ben ısrarla faşizmin bir toplumsal ilişki biçimi, en amiyane tabirle yaşam tarzı olduğunda ısrar ettim. Ve yine ısrarla vurgulamaya çabaladım ki; faşizm kendisine doğrudan destek veren, veriyor gibi görünen kitlelerden değil, daha ziyade muhalefetin korkularından beslenir. İçinde yaşadığımız toplumsal/siyasal durumu tanımlarken Hitler dönemi ile karşılaştırma yapmak adetten oldu. Ancak ne hikmetse, Hitleri iktidara taşımanın vebalinin büyük oranda dönemin muhaliflerinin boynunda olduğunu bilerek veya bilmeyerek görmezden geliyoruz. Unutanlar varsa hatırlatayım: Hitler değildi Almanya’ya faşizmi getiren, tam tersine Alman toplumunda yükselen faşizmdi Hitleri yaratan.
Şair ve şiirini dillerine pelesenk edenler hiç kusura bakmasınlar; gülmek hiç de politik bir eylem değildir. Her şeye rağmen yaşama tutunuyorum, gülüyorum, neşemi kaybetmedim bu da onlara dert olsun… Kimin umurunda ki? Parmağını bile kıpırdatmadan her türlü örgütlü mücadeleden uzak duranların gülerek acayip politik bir duruş sergilediklerini düşünmeleri, mezarlıktan geçerken ıslık çalan biçarenin haline benzer. Dillendiricisinin onca iyi niyetine rağmen pratik bize cesaretin değil korkunun bulaşıcı olduğunu her seferinde kafamıza vura vura göstermedi mi?
İkinci olarak şunu vurgulamaya çalıştım: Faşizm koşullarında siyasal eylemsizlik, muhalifi, kendisini en ilerici pozisyonda konumlandırdığında bile mutlak atalet hali içerisinde kaçınılmaz ve amansız muhafazakarlaşma girdabına çeker. Freud’un psikolojik davranış çözümlemelerine çoğunlukla hayranlık duymuşumdur, bir büyük şerh koyarak kuşkusuz. Freud, II. Paylaşım savaşı öncesi yükselen faşizm koşullarında küçük burjuva Avrupalının sergilediği davranışları, tarihselliğinden ve toplumsallığından kopararak, evrenselleştirip doğallaştırarak genel insani haller biçiminde sunar bize. Freud’un bana en çok keyif veren analizi, nostaljik ve melankolik – patolojik- davranma biçimleri üzerine olanıdır.
Nostalji, geçip gitmiş olmaktan çok yitirilmiş bir geçmişin artık hiçbir anlamı olmayan değerlerine sarılarak, Marx’ın deyimiyle, eskinin kahraman, simge ve sembollerini yeni kılıklara büründürüp bu güne çağırarak bir hem hayıflanma hem de teselli ve avunma halidir. Teselliyi kadehlerde arayan serkeş aşık misali geçmişle avunma hali, siyasal ataletsizliğin üstünü örtmeye yarar muhalif için. En sosyal demokratı, kemalizmin saadet dönemiyle avunurken en sosyalistimiz, geçmişin devrimleriyle teselli buluruz. Nostaljik ruh hali, içinde bulunduğu açmaz karşısında geçmişle avunma haliyken, melankoli bugüne dair hiçbir çözümü olmayanların, ütopyalarını yitirmiş olanların ya da hiç ütopya derdi olmamış olanların ruh halidir. Gelecekten ümidini kesmiş, bunu açıkça dillendirmekten korkan biçare muhalif keskin bir karamsarlık içerisinde tutunamayan haline gelir. Hatırlayın bir dönem ne kadar da yüceltmiştik ve kendimizden ne kadar da şey bulmuştuk Oğuz Atay’ın o meşhur romanında. Nostaljik kişilik teselliyi geçmişte ararken, melankoli bırakın geçmişe dair hayali olmak, bugünü dahi boşlamış, batsın bu dünyanın en entelektüel biçimidir ve sırf bu nedenle muhafazakarlığın en tehlikeli biçimidir. Melankolik muhalif aydın, ilkine nazaran daha entelektüeldir ve entelektüelin bu türlüsü en tehlikeli olanıdır. Faşizm koşullarında yere ve zamana göre kah nostaljikleşen kah melankolikleşen muhalif, bu iki ruh halinden beslenen tuhaf bir söylemsel radikalizm içerisinde siyasal eylemi elinin tersiyle iter. Nostaljik muhalif ölülerden beslenirken, melankolik olanı bizatihi ölümün kendisinden alır gıdasını. İki ruh hali de küçük burjuva bireyinin karakteristik özellikleridir ve bu sınıfsal niteliğinden dolayı Freud’un iddiasının aksine doğal değil, en çok faşizm koşullarında serpilip büyür. Hadi biraz daha sertleşelim; bu iki ruh hali aynı bünyede tecelli ettiğinde durum daha da vahimleşir. ‘Melankolik/nostaljik küçük burjuva muhalif’ siyaseten ataletsizlikle donanmış bir muhafazakarlığı ruhunun derinliklerinin bir tarafında tutarken geri kalan boşluğu ‘önce ben’, ‘bana dokunmayan yılan …’ ve ‘her koyun kendi bacağından…’ düsturuyla tıka basa doldurur. Muhalif görünümündeyken bile, pratik yaşam içerisinde burjuva egemenlik ilişkilerinin yeniden üretiminin olmazsa olmaz payandasıyızdır anlayacağınız.
Bu yazıyı bir daha gamlı baykuş tahlilleri yapmayacağım sözünü vererek bitirirken, yine de sakallı amcaya ithafen şunu söylemeden de edemeyeceğim: olumluyla oyalanmaktansa olumsuzla hemhal olmak yeğdir!