Okuduğunuz bu başlık, otuz dokuz yıl önce yayımlanan bir kitabın adı. Kitabın yazarı Yaşar Kemal.
Burada Yaşar Kemal’i anlatmayacağız ya da ölümünden söz etmeyeceğiz. Çünkü O’nu hepimiz yakinen tanıyoruz. Çünkü onu dünya tanıyor. Çünkü Yaşar Kemal Ölmedi. O unutulmaz sözleriyle, eşsiz kitaplarıyla her kişinin yolunu aydınlatıyor. Şu an yaşayanlardan daha çok yaşıyor… Yaşar Kemal gibi dünya çapında bir yazarımızın olması, bizim için sonsuz övünç kaynağımız olabilir ancak…
Burada, Yaşar Kemal’in yarattığı unutulmaz kahramanı İnce Memed’in, kaçak zamanlarında uğradığı Kesmeburun köyünden Davarcı Süleyman’ı da anlatmayacağız. Anavarza Kalesinin üzerinde durmaksızın uçan kartalları, Amanoslar da Düldül dağından başlayarak, Anamur’a kadar, Çukurova’yı boydan boya uçarcasına geçen atını da anlatmayacağız. Ya da İnce Memed’in, evini yaktığı Abdi ağanın Vayvaylı köyünü de anlatmayacağız. Bir de İnce Memed ile yavuklusu Hatçe’nin buluşmasına yataklık eden, Kadirli’yi kuzeyden güneye ikiye bölerek Ceyhan ırmağına kavuşan Savrun çayından, bir de Savrun çayının suladığı turp tarlalarından ve portakal bahçelerinden de söz etmeyeceğiz.
Burada, Yaşar Kemal’in otuz dokuz yıl önce yazdığı, “Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca” adlı kitabından söz etmek istiyoruz.
Bir kitap ne zaman yazılırsa yazılsın, onu yaşatan, sürekliğini sağlayan, onu eskitmeyen, hep okunacak kitaplar listesinde yer almasının nedeni, o kitabın her dönem güncelliğini korumasıdır diye düşünüyorum. Örneğin, Antik Yunan tragetya-trajedi, ağlat- yazarlarından Sofokles’in –Sophokles- M.Ö. 440’larda yazdığı “Antigone” eserinin çağlar boyunca güncelliğini koruyarak günümüze kadar gelmesi gibi.
Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Top Karınca, her ne kadar çocuk kitabı olarak yazılsa da başta gençler olmak üzere her yaştan insanların beğeniyle okuyacağı, okunmasını önereceği, kitaplığında olmasını isteyeceği, güncelliğini koruyan bir kitap.
Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca, ilk kez 1977’de cem yayın evi tarafından basılmış. Daha sonra ki yıllarda, Toros Yayınları, Görsel Yayınlar, Adam yayınları ve günümüzde de Yapı Kredi Yayınlarından çıkmış. Bu kitap 39 yılda 29. Baskıyı yapmış. Her baskıda sayfa sayısında küçük değişikler olsa da ortalama sayfa sayısı 216-218’dır.
Okumaya başlayınca bir an önce bitirmeye çalışacağınız bu kitap:
“Fillerin karınca ülkelerine yürüyüp kentlerini yıkıp onları tutsak kıldığıdır.”
Bu büyük hikayeyi bu büyük masalı okurken, İnce Memed’i okuyor olacaksınız, Demirciler Çarşısı Cinayetini okuyor olacaksınız. Sonra bir de bakmışsınız ki anlatılan bizim hikâyemiz olmuş. Halk masalları gibi durgun, düşünceli, ağıtlı…
Buraya yazmak için düşündüklerimi Gökçen Düzkaya benden daha iyi anlatmış. “Filler sultanı yedi kat yerin dibini boylamadan önce, çok zulüm etti. Karıncaların güzelim ülkelerini mahvetti, onları boyunduruğu altına aldı. Kırandan geçen karıncalar çok çektikten sonra örgütlendiler fillere karşı lakin zoru dayatan filler sultanı bir araya gelen karıncaları bölüp parçalayıp yönetmesini bildi. Filce okulları açtı, radyolardan yayın yaptı. Onları birbirlerine karşı kışkırttı fakat kırmızı sakallı topal karıncaya kulak veren milyonlarca karıncaya engel olamadı ve sarayıyla birlikte tarihe karıştı.
Karıncalar Ortadirek romanındaki Meryemce’lerdir, Elif’ler Aliler’dir; dik yokuşları, kayalıkları, türlü zorlukları yenmek Abdi Ağa’ya olan borçlarını ödemeye yetmeyecek pamuğu toplayamasalar da “İndik ya!” şeklinde dillenecek; insanın ayağa kalkacağını, böylece yüceleceğini gösterenlerdir. Demirci kırmızı sakallı topal karınca, bir bakmışız İnce Memed oluvermiştir! Kırmızı Sakallı “ başkaldırmayı yemek içmek, yaşamak, uyumak, çocuk yapmak gibi bir yaşam biçimi yapmazsak…” deyiveriyor sanki.”
Yaşar Kemal aynı zamanda bir derlemecidir. Anadolu’yu gezer. İnsanlarla sohbet eder. Onların hikayelerini, masallarını, fıkralarını… Biriktirir. Yaşar Kemal halkın sözlü anlatı geleneğini içselleştirdiğini ve burada da ondan yararlandığını görürüz. Halkın kullandığı dil burada da Yaşar Kemal’in dilidir. Bu eserinin oluşumunu kendisi şöyle anlatmaktadır.
“Karıncalarla fillerin hikayesi, elbette halkın yarattığı bir hikayedir. Küçük bir hikaye. Ben bu hikayeyi aldım işledim. Belki bu hikaye çağlar önce Anadolu da uydurulmuştu. Bir küçücük hikaye olarak günümüze kadar geldi ve benim elime geçti… Doğanın en büyük hayvanı olan fili sömürücü olarak aldım. Benden önce halk, bu zavallı garip hayvanı, ona düşmanlığından değil, sırf iri gövdesinden ötürü sömürücüye simge olarak almış. Sömürülenlerin çoğunluğunu, çalışkanlığını, göstermek içinde halk karıncayı almış.
Neye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kitabı okuyanlar, özellikle de çocuklar, filleri belki hiç sevmeyecekler. Bu bana çok dokunuyor. Ne yapabilirdim ki? Oysa filler bugünkü sömürücüler kadar ne korkunçtur, ne zalimdir, ne özgürlük düşmanıdır, ne de işkencecidirler. Eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini, hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. Yok yok sanmıyorum ki yer yüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim.”
Her zora düşüşte bir umut icat etmek ne güzel şeydir. Acılardan, dibe düşmelerden yeniden doğrulmak ne güzel şeydir.
Yaşar Kemal her zaman, acıların karşısında umutları çoğaltmıştır.
Bu eserde de karıncalar ilk yenilgilerinde ve sonraki yenilgilerinde de umutlarına umut katarak başarıya yürürler.
Fısıltılar halinde yayılan “kurtuluşa kadar…” sesleri bütün karınca ülkelerinde yankılanır… Dağlar, ovalar sallanır. Börtü böcek ayağa kalkar… Çiçekler dile gelir…
İyi okumalar.