Çocukken, pür dikkatle dinlediğimiz masallar, ya mutlu sonla, ya da hayal kırıklığı ile sonlanırdı.
Kulaklarımıza fısıldanan masal da olsa, yaşamımız üzerinde etkisi inanılmazdı. Örneğin, mutlu insanlar mutlu sonla biten ve iyilerin kazandığı; mutsuz insanlar ise, mutsuzlukla sonlanan ve kötülerin kazandığı masallardan hoşlanırlardı.
İnsanın yaşamı da böyle masallarla başlar. Büyüdükçe, gerçek bir öyküye, romana; şiirlerde ise, birer hüzünlü mısraya dönüşür.
Emperyal ve burjuva siyasetinin doğası gereği, insanlık yüzyıllardır çatışmaların, savaşların, ölümlerin, sömürünün, açlığın, yoksulluğun, susuzluğun, kuraklığın, adaletsizliğin, sevgisizliğin, eşitsizliğin hüküm sürdüğü iki kutuplu bir dünyada yaşıyor.
Ülkemizde de yaşananlar bu durumdan farklı değil. İki kutuplu bir siyasetin içerisine hapsolmuş ve son 20 yılda izlediği sosyal, ekonomik, politikalar sonucu Türkiye, yarı gelişmişlik kategorisinden gelişmemiş ülkeler kategorisine terfi(!) eder duruma geldi.
Yaşanan her durum, sebep/sonuç ilişkisi üzerinden vücut bulur. İşte bu sebeple toplumsal refleks, daha doğrusu bütün bu olumsuzluklara karşı toplumsal itiraz yerine, Aziz Nesin’ in kitabındaki öyküde anlatıldığı gibi: “Dur bakiyim, ne olacak” diye diye bugünlere geldik.
Ancak, unutulmaması gereken bir gerçekte, fizik kanunudur. Sen değiştiremezsen, zaman seni değiştirir. Bilinmesi gereken başka bir gerçekte, diyalektiktir. Yasası gereği o da şöyle der: Zaman her şeyi aşındırır, yıpratır, çürütür, yok eder.
Toplumsal tepkisizliğe rağmen, son seçimler bunun en iyi belirtisidir.
Seçimlerle günü iktidarını kurtarmaya, bütün başarısızlıkları seçimlerle perdelemeye çalışan AKP hükümeti tekrarlattığı 23 Haziran İstanbul yerel seçimlerinde iyice dibe vurdu.
Uygulamaya koydukları son ekonomik ve sosyal politikaların iflas etmesi, hukuksuzluklar kendilerine pahalıya mal oldu. “Beka Sorunu” söylemleriyle seçimleri kurtarmaya çalıştı, ancak ağır ekonomik ve sosyal ağır şartlar altında ezilen seçmen, AKP iktidarına ağır bir yenilgi tattırdı. 31 Mart’ ta başarısızlığa uğrayınca bu kez, 23 Haziran İstanbul seçimine yönelik “Beka sorunu” yerine söylem ve yöntem değişikliğine girerek, siyasi rakibini ”Pontus” lukla suçlayarak kalmadı, makyavelizme sığınarak, bana göre her satırı doğru, ama kritik eşikte zamanlaması manidar “son” mektup trafiği; Osman’ın TRT Şeş’e çıkartılması vb’de hezimeti önleyemedi.
Bunda hem Canan Kaftancıoğu’nun rol, hem de Türkiye’nin yeni siyaset sahnesine sunulan Ekrem İmamoğlu’nun payı ve de HDP’nin bu seçime ilişkin çok akıllıca izlediği politika ve stratejinin rolü büyüktür. Zaten, siyasette, doğası gereği rasyonalizmi sevmez mi?
Siyaset böyledir işte, iyi başlayan masal, kötü sonlu biter!
Asıl gelelim anlatmak istediğime. Benim dilimin, doğru veya yanlış gördüklerini pat diye söyleme özgürlüğü vardır: yanlışa yanlış, doğruya doğru…
Hemen başlayayım.
“Her şey çok güzel olacak!” sloganı gerçekten benim de çok hoşuma gitti. Spontane de olsa, Berkay isimli gencecik bir kardeşimizin yüreğiyle söylediğine inandığım bu sloganın içi doldurulacak mı? Gerçekten hayatımızda olumlu anlamda içselleşecek mi? Önümüzdeki zaman diliminde yaşayıp göreceğiz.
Gerçekten “hayat çok güzel olacak mı?”
Mesela, düşünce özgürleşecek mi?..
Mesela, hak-hukuk, adalet duygusu yeniden tesis edilecek mi?..
Mesela, bireyin gelecek kaygısı giderilecek mi?..
Mesela, doğanın talan ve tahrip edilmesi önlenecek mi?
Mesela, sağlık, barınma, eğitim, diğer sosyal temel ihtiyaçlar parasız hale gelecek mi?
Mesela, tarihsel gerçeklikle yüzleşilecek mi?
Mesela, bilimsel, çağdaş, özerk, demokratik, ana dilde, laik eğitime geçilecek mi?
Mesela, 1980 Anayasa’sıyla hayatımızı altüst eden anti demokratik olan kurumları lağvedilecek mi?
Mesela, emek alanında kamu çalışanlarının örgütleme özgürlüğü önündeki engeller kalkacak mı? Grevli, toplu sözleşmeli sendikal halklar hayata geçirilecek mi?
Mesela, savaşlara karşı barış için bildiri yayınlar artık bir daha yargılanmayacaklar mı?
Mesela, politik kadın cinayetleri son bulacak mı? Kadınlara pozitif ayrıcalık tanınacak mı?
Mesela, çocuklar ölmeyip, şeker yiyebilecekler mi?
Mesela, sanat, sanatçı özgür olacak mı?
Mesela, muhalif/özgür basın üzerindeki baskılar son bulacak mı?
Mesela, en önemlisi, toplumsal barış adına, başta Kürt sorunu olmak üzere diğer sorunların barışçıl çözümü için tüm tarafların katıldığı bir konsensüs sağlanacak mı? Ve bu konuda demokratik yeni bir anayasa hayata geçirilecek mi?
Yukarıda saydığım bu hususlar hayata geçirildiğinde, işte o zaman “her şey çok güzel olacak”. Yoksa gerisi laf-ü güzaf olarak kalacak.
Dedim ya; Çocukluğumuz, hap masallar dinleyerek geçti. Pür dikkatle dinlediğimiz masalların sonu ya mutlu sonla, ya da hayal kırıklığı, ölümle kötü sonlanırdı. Yine de masalların sonunda iyiler kazanır, mutlu sonla biterdi.
Siyaset böyledir işte, iyi başlayan masal, kötü sonlu biter!
NDT: HDP ve demokratik ittifak ve 3’üncü alan ile ilgili düşüncelerim başka bir yazı konusu olacak.