Enflasyonun artışı hayatı da her gün, daha pahalı hale getiriyor. Et sofralarda lüks oldu. Yılbaşından bu yana elektriğe % 12 zam geldi. Mazot, benzin aldı başını gidiyor. Dolar bir gün duruyor, beş gün artıyor. Akaryakıta, dolara gelen her zam; iğneden ipliğe, domatesten ekmeğe zam demektir. Asgari ücrete verilen zam, daha Mart ayında eridi gitti. Aldığı ücrete göre Haziran ve takip eden aylarda vergi dilimine girilmesi nedeniyle kesintiler başlayacak ki, zamlar karşısında eriyen maaşlar birde vergi kesintisiyle daha da azalacak.
Her 100 gençten 30’u işsiz. Eskiden atanamayan öğretmeleri konuşurken şimdilerde mühendisinden, doktoruna pek çok alanda iş bulma olanaklarının daha da azaldığını konuşuyoruz. Tüketime dayalı ekonomi yeni iş olanakları yaratmak şöyle dursun eskilerinde bile daralma ve işten atmaları beraberinde getirdi. Yol, köprü ile başlayıp adliye ve hastane ile devam eden inşaat ekonomisi bile artık durma noktasına geldi. Koca koca inşaat şirketlerinin iflas ettiklerini duyuyoruz. Taşerona kadro diye başlayan süreç, bu gün on binlerce işçiyi işinden eden bir uygulamaya dönüştü. Dün taşeronda asgari ücrete çalışan işçiler, bugün güvenlik soruşturması ve mülakat nedeniyle işsiz kaldılar.
Bitmeyen iş cinayetleri, maliyet artırdığı gerekçesiyle önlem alınmayan iş kazaları, sonu gelmeyen çevre ve doğa katliamları artarak devam ediyor. Çernobil nükleer patlamasıyla yaşanan kanser vakalarına ve Mersin halkının tüm itirazlarına rağmen Nükleer santral inşaatına devam ediyorlar. Çocuklarımız bilimsel ve parasız eğitimden her gün daha fazla mahrum kalıyor. Kira, elektrik, su, telefon harcamalarına birde muayene katkı payı ve ilaç yüzdesi adı altında alınan paralar nedeniyle, sağlık harcamaları diye bir kalem daha eklendi.
Yoksulluk ve ekonomik krizin gölgesinde, özgürlüklerimizin ve demokratik haklarımızın gün geçtikçe kısıtlandığı, olağanüstü hal rejimi altında yaşıyoruz. Defalarca hem Şişecam işçilerin hem de metal işçilerinin grevleri yasaklandı. Mahkemesiz, soruşturmasız Kanun Hükmünde Kararnamelerle her gün birileri ihraç edilerek işsiz kaldılar.
Dünyanın her yerinde sendikalı veya sendikasız her iş kolundan işçiler-emekçiler savaşa, yoksulluğa, sömürüye karşı emeğin, barışın ve kardeşliğin dünyası için 1Mayıs’ta bir araya gelecekler. Ülkemiz emekçileri ve ezilen halk kitleleri bakımından düşünüldüğünde 24 Haziranda yapılacak erken genel seçim sebebiyle bu yılki 1 Mayıs daha da önem kazandı.
Bu 1 Mayıs’ta işsizlik ve yoksulluğa hayır derken aynı zamanda bu politikaların sorumlusu iktidara da hayır diyeceğiz. Sadece 1 Mayıs alanlarında değil tek adam ve tek parti yönetimine karşı siyasette de birleşelim diyeceğiz.
Devletin tüm olanakları kullanılarak yapılan mitinglere karşı işçinin-emekçinin kendi olanaklarıyla ülkenin her yerinde, her meydandan yeter artık diyeceğiz. Haydi, 1 Mayıs’a!