HEPİMİZ ÖTEKİYİZ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Şimdilerde sosyal medyada paylaşılan bazı uygulamalarla yüklenen bir fotoğraf sayesinde, sözde çeşitli yüz tarama-tanıma sistemleri kullanılarak ne kadar Türk olduğumuzu ya da hangi ırkların karışımı olduğumuzu öğrenme çılgınlığı başlamış durumda. Slogan da güzel “Genetik yalan söylemez!”  Hatta daha acıklısı alt üst soy sorgulama hizmeti sayesinde bazı insanlarda daha önce mezarlarının yerlerini bile merak etmediği yedi ceddinin kökenini ve göç haritasını öğrenme çılgınlığı tavan yapmış görünüyor. İşin kötü tarafı da bazı fanatiklerin kökenlerinin kendi eliyle ötekileştirdiği gruplarla aynı olduğunu öğrenince depresyona bile girmiş olduğu haberlere yansımış durumda. Kolay değil tabi, düşünsenize tüm hayatınızı bir gruba yönelik düşmanlık besleyerek geçiriyorsunuz ve sonra bir bakmışsınız ki siz de genetik kodlara göre onlarla aynı kökeni paylaşıyorsunuz. Ne diyelim bu bazılarına beynin sadece bir organ olmadığını sürekli hatırlatmak gerekiyor sanırım. Öte yandan bu tip bir dürtünün de gelişimsel altyapısını gözden geçirmekte fayda var.

Hepimizin belleğinde sahip olduğumuz ya da olmadığımız bir özelliğe bağlı olarak “biz” adı verilen “kutsal ittifakın” dışında kalmak/bırakılmak suretiyle çektiğimiz sıkıntıların ve buna bağlı olarak verdiğimiz mücadelenin izleri vardır. Hatta sosyal yaşam bu yönüyle, ötekileştirmenin kanser hücresi gibi sürekli bölünerek toplumun her yanına sıçramasının sahnesi gibi olmaktadır.  Hafızamı zorladığımda küçük yaşlardan itibaren sürekli olarak toplumda farklı grupların “biz ve ötekiler”i birbirinden ayırmaya yönelik yoğun çabalarına tanıklık ettim. Öyle de devam ediyor ve maalesef edecek de. Bir açıdan baktığımızda doğamızda her şeyi kategorilere ayırma eğiliminin doğuştan geldiğini söyleyebiliriz. Bunun için önce cinsiyet, ırk, inanç, meslek, yaş, fiziksel özellikler ve cinsel yönelim gibi sosyal kategoriler oluşturduk. Bunlara çeşitli atıflarda bulunduk. Bilgiler yükledik. Bu kategorilerin kendi içinde bir benzerlik olduğunu görme eğilimi ile birlikte ötekilerin belli bir takım özelliklerle (saldırganlık, ihanet, kurnazlık, yalan…gibi) ilişkisini birkaç münferit olaya bağlı kalarak ortaya koyduk. Bu şekilde çocukluktan itibaren otorite bize kalıp yargılar oluşturmamızı öğretti. Bu sosyal kategorilere yönelik oluşturduğumuz bilgi şemaları olan kalıp yargılara dayanarak da kimi zaman biz ötekileştirdik ya da farklı bir zaman ve mekanda farklı bir ölçüte bağlı olarak biz azınlık (azınlık sayıca azlık anlamında değil, kendi yaşamları üzerinde baskın gruplardan daha az denetimi olan anlamında kullanılmıştır.) durumuna düşerek ötekileştirildik. Sosyal kategorizasyon bu yönüyle ön yargıların oluşması için ilk adımı oluşturur.

“Kalıp yargılar, bir sosyal grubun üyeleri hakkında yaygın bir biçimde paylaşılan genellemelerdir”. Kalıp yargılar, bilgi içerikleridir, zihindeki resimdir. Bizim çevremizi tanımamızı ve anlamamızı sağlar. Bu yönüyle avantajlıdır ve bilgiye pratik yollarla ulaşmamızı sağlar. Ancak sosyal kalıp yargılar  her zaman doğru ve mantıklı olmayabiliyor. Hatta tam tersine genellikle mantıksız ve haksız nitelemeler içermekte ve önyargıların temelini oluşturmaktadır. Sarışınlar aptal olur, erkekler kaba ve duyarsız olur, çekik gözlüler dövüş sporlarında ustadır, felsefeciler ateist olur, sokakta yaşayan insanlar tehlikeli olur, Kayserililer kurnaz olur, Karadenizliler saf olur, Fransızlar yalancıdır, Araplar yemeğe düşkün olur, Romanlar oynamaya düşkün olur…gibi.

 

Latinceden çevrildiğinde kelime olarak peşin hüküm anlamına gelen önyargı sosyal psikolojide , “Bir sosyal grup üyesi için, sadece o grup üyesi olması nedeniyle geliştirilen (genellikle olumsuz) tutum”dur. Ya da “belirli bir dış grup hakkında olumsuz, dogmatik kanaatlerdir”. En yaygın kabul gören Alport’ un tanımına göre önyargı “etnik önyargı, hatalı ve esnek olmayan bir genellemeye dayanan antipatidir. Bu, hissedilen ya da ifade edilen bir şeydir. Grubun bütününe ya da bir bireye o grubun üyesi olduğu için yöneltilir”. Bir bilgi şeması olan kalıp yargılar bir tutum olan önyargıya dönüşür. Ön yargıların davranışa dönüşmüş hali ise ayrımcılıktır. Ayrımcılık “Belirli bir grubun üyelerine, sadece o grubun üyesi oldukları için olumsuz (bazen de olumlu) davranışlar gösterilmesidir.” Allport’a göre ayrımcılık önyargıdan en uç ayrımcı davranışa doğru tırmanan beş basamak şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Buna göre ayrımcılık: Karşı olmayı ifade etme (sözel olarak dışlanmak), uzak durma (Kişi ve gruplarla bir arada olmaktan kaçınma), ayrımcılık (kişilerin iş, konut, eğitim, sağlık gibi hizmetlerden yararlanmasına ve politik haklarını kullanmasına karşı olma), fiziksel saldırı (Şiddet ya da şiddet sayılabilecek saldırılar.), yok etme (Linç, katliam) şeklinde olabilmektedir.

 

Kalıp yargılar da zihnimizdeki diğer bilgi şemaları gibi olsa da bu yönüyle yol açtığı sonuçlar yönüyle diğerlerinden farklılaşır. Sosyal kategoriler oluşturmak, bunları yetersiz gözlemle edinilmiş birtakım bilgiler yoluyla kalıp yargıya dönüştürmek, bilgi şeması olan bu kalıp yargılardan hareketle ön yargısal bir tutum içerisinde olmak ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ayrımcı davranışta bulunmak gibi bir akış söz konusu olmaktadır. Bu bağlamda kalıp yargıların doğru olup olmamasına değil, neye hizmet ettiklerine odaklanmamız gerekir.

 

Farklı renkler zenginliktir, yok etmek yerine belirginleştirmek gerekir. Ancak ortaklık ise farklı renklerin bir aradalığını sağlayan bağları oluşturur. Onları da güçlendirmek gerekir. Bunun dışında aklı fikri hala genetik havuzunun ne kadar hangi ırka ait olduğunu merak eden, etmekle kalmayıp bununla da farklı duygulara bürünen üst insanlara! kısa bir hatırlatma yapalım. İster yaratılış öğretisi penceresinden bakın ister evrimci kuramdan bakın fark etmeyecektir. Genel olarak varılacak nokta aynıdır: Hepimiz kardeşiz ve akıl ile malulüz!. (28.02.2018)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir