“Bugün cumartesi anne/Biliyorum, depreşecek yine/yüreğindeki yara/Kalk, beyaz bir gül tak yakana/Saçlarını tara/Aynada yüzüne bak/Birazdan gelecekmişim gibi gülümse/Hadi artık geç oldu/Kayıp posterimle coplandığın/Galatasaray lisesinin önü doldu/Yanağını yasladığın umut otobüsü/birazdan yola çıkacak” Cafer Şahin.
Tıpkı şiirdeki gibi…
Her cumartesi…
Kimi çocuğunu, kimi eşini, kimi kardeşini, kimi sevdiğini arar durur.
Özlemler umuda, umut ise; umutsuzluğa ve hüzne yerini bırakır.
Aslında kendilerini çok yakından tanırız.
Yakınlarını çeşitli nedenlerle kaybeden ve kamuoyundan onları, “Cumartesi Anneleri” olarak biliriz…
679 haftadır dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
679’uncu hafta da; 1948 yılında faili belli şekilde katledilen büyük üstat Sabahattin Ali’ nin akıbetini sordular!
Ve onları da yakından biliriz.
Onlarda; Arjantin’de 1976-1983 yılları arasında askeri rejim döneminde kaybolanların yakınlarının oluşturduğu Plaza de Mayo Anneleri, son 40 yıldır her hafta sonu başlarına beyaz eşarp takarak, Devlet Başkanlığı Sarayı’nın taksim escort önündeki meydanda, tıpkı Cumartesi anneleri gibi; kimi oğlunu, kimi eşini, kimi kardeşini, kimi sevdiğini arar durur…
Bir de OHAL yasalarıyla KHK mağduru kamu emekçilerini yakından biliriz.
KESK’ li kamu emekçileri…
Suçları mı?..
Suçları çok ağır; emeğe, barışa, demokrasiye, çevreye, adalete, insana, doğaya, sanata, özgürlüklere olan düşkünlükleri, sevdaları, düşleri.
Düşlerinin, sevdalarının, özlemlerinin ağır bedelini birlikte ödüyorlar.
Binlerce KESK’ li kamu emekçisi KHK’ lerle, soruşturma, sürgün, tutuklama ve ihraçla karşı karşıya kaldılar.
Onlar da, her Cumartesi, ülkenin dört bir yanında, örgütlü bulundukları tüm şehirlerde, aynı saatlerde “İşimizi Geri İstiyoruz! OHAL’ e Hayır! Demokratik Türkiye!” talebiyle kendileriyle abideleşmiş, özgürleştirdikleri alanlara çıkıyorlar.
Mersin yerelinde de KESK’ li kamu emekçileri ve dostları, Özgür Çocuk Parkı’nı kendilerine dertlerini ve taleplerini haykıracak alan olarak belirlemişler.
Sadece onlar değil; sistemden muzdarip olanlar…
Mersin’ deki diğer demokratik kitle örgütleri de bu alanı, meramlarını ve dertlerini haykıracak alan olarak belirlemişler.
Burada özgürleşeceklerine, burada kazanacaklarına, burada umutları yeşerteceklerine inanıyorlar.
Onlar; fiili ve meşru mücadelenin içinden gelenlerdir…
Onlar; haklı olduklarına inanıyorlar ve bu yüzden hala direnmeye devam ediyor…
Çünkü onların çocuklarına verilmiş sözleri vardır…
“Biz Çocuklarımıza Onurlu Bir Gelecek Bırakacağız, Ya Siz!” diye haykıran KESK’ li kamu emekçileridir…
Onlar; 4-5 Mart’ ta Kızılay’ da zafer yaratanlardır…
Bizler de her Cumartesi gidip; bu ülkenin onurlu, direngen mücadele arkadaşlarımla dayanışa içerisinde olmanın onurunu ve mutluluğunu yaşıyorum.
Evet, kısa vadede, ihraç olan arkadaşlarımızın karşı karşıya kaldığı bu hukuksuz durum karşısında çözüm gücü olamayabiliriz; ama uzun vadede kazananın bizler olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
“Güneş Balçıkla Sıvanmaz” misali, Kamu emekçileri ve dostları, haklı ve meşru mücadele sonucunda, elbette bir gün, karanlığı aydınlığa doğru çevireceklerdir.
Son olarak, Özgür Çocuk Parkında geçen hafta sonunda basın açıklaması sonrası, arkadaşlarla ayak üstü sohbet ettiğimiz bir sırada yanımıza yaklaşan, ben yaşlarda, oradan tesadüfen geçen bir kadının: “Arkadaşlar, sizin ne derdiniz var? Niye buradasınız?” sorusuna, biz de gülümseyerek: “Derdimizin olduğunu nereden anladın?” diye cevaplama çalıştık.
Kadın arkadaş: “ Her derdi olan, her sıkıntısı olan buraya geliyor, derdine çare arayanlar her seferinde bu alana geliyor, görüyorum, biliyorum. Hele bir söyleyin: Sizin ne derdiniz var? Mutlaka derdiniz var!” dedi..
Evet, doğrudur…
Bizim; iş, aş, demokrasi, hak, hukuk, adalet, özgür, demokratik bir Türkiye derdimiz ve hayalimiz var!
Derdimize çare olana ve hayallerimizi gerçekleştirinceye kadar, haklı ve meşru mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.