Her gün ve Hiçbir şey- 4 / Turan DAL Yazdı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

 

Söz verildiği vakitte açılışı yapılmamış olsa da eninde sonunda tamamlanan ‘Bat- Çık’ projesi, hedeflenen 1923 projeden biri olarak kentimizi dünyaya tanıttı. Akıllarda silinmesi zor bir iz bırakan bu proje, yaşanan bir sel baskınında vatandaşa yüzme imkanı bile sağladı. Bizleri Avrupalılara dahi tanıttı. Bir de yeşile boğulmuş bu kentte, nefes alabilecek kadar alan açan betonlaşma çalışmaları, belediyenin takdire şayan bir başka 1923 projesinden biri. Say say bitmez hizmetleri. Düğün salonlarında Kürtçe müziğin yasaklanması, korumalar tarafından gazetecilerin dövülmesi, 12 Eylül’ü aratmayacak bir incelikle belediye çalışanlarına, kılık kıyafet uygulaması getirilmeye çalışılmasını da hizmetler içine ekleyebiliriz.

 

Bürodaki masasında oturmuş bu sözleri not aldı Metin.

“Bak be, nasıl da ülke sorunlarını korkusuzca paylaşıyor” dedi Ferit. “Efendim?” diyerek Ferit’e yüzünü döndü Metin.

“İdris’in şu paylaşımını görüyor musun? Helal olsun! Nasıl da korkmadan paylaşımda bulunmuş.”

 

“Ne paylaşmış?” diye sordu Metin.

 

“Kuzu resmi paylaşmış. Üstüne de mertçe ‘Meeee’ yazmış”

 

Güldüler durumun kendisine.

 

“Ama ben neden böyle paylaşımlar yaptığını biliyorum” dedi Ferit.

 

“Ben anlamadım. Nedenmiş?”

 

“Dün onu çağırmışlar emniyete. Bu da kalkmış gitmiş. Haber var diye fotoğraf makinesini de almış yanına. Geldiğinde gözaltına almışlar. Neye uğradığını şaşırmış.”

 

“Yapma ya, benim haberim olmadı.”

 

“Bir de şöyle demişler “Gazeteci olduğun için seni çağırdık. Yoksa gelip kelepçe de takabilirdik’’

 

“Tamam da neden? ”

 

“Anlatıyorum bekle. Şimdi İdris 2016 veya 2006 da bir paylaşım yapmış sosyal medyadan. Paylaşımın ne olduğunu bilmiyorum. Çağırmışlar, gözaltına almışlar. Savcılığa sevk edip mahkemeye çıkarmışlar aynı gün. Adli kontrol verip bırakmışlar. ”

 

“Sen ciddi misin Ferit? ”

 

“Evet, durum böyle. ”

 

“Ne söylemem gerektiği bilmiyorum. Böyle iş mi olur! Paylaşımdan dolayı ne demek? Bu günlerde herkesi alıyorlar” dedi Metin.

Bir sessizlik oldu önce. Sonra Metin konuşmaya devam etti:

 

“Annem aradı geçen gün. ‘Dikkat et’ dedi. ‘Her yerde konuşma, insanları hemen alıyorlar’ Tamam, dedim ben de. Sustum.”

 

“Annen haklı, insanları hemen alıyorlar. ” diyerek onayladı söyleneni Ferit.

 

Metin kağıda yazdıklarının üzerini karaladı, buruşturup köşeye attı. Sıkılmıştı canı.

 

Gazete sahibinin katıldığı yemekli toplantıyı haber yapması gerekiyordu. Gazetenin manşetinde verilecekti haber. Yarım saat içinde hazırladı haberi. Patronun da içinde yer aldığı fotoğraflardan iki tanesini seçip yazı işlerine iletti.

 

Masasından kalktı, mutfaktaki çaycıdan bir çay doldurdu, bir sigara yaktı.

 

“Zulmüdür insanın kendisine, kendisi olamaması” diye konuştu kısık bir sesle ve acıyla güldü. Haklıydı son zamanlarda hemen hemen hiç kimse kendisi değildi. Söylemek istediklerini söyleyemeyen, korkan, tamamen ruhsuz bir bedene dönmüştü çoğunluk.

 

Masasına döndüğünde işlerin sonuna gelmişlerdi. Metin, izin isteyerek çıktı bürodan.

Sahile indi. Arada kendisine böyle küçük güzellikler yapardı. Kordon boyunca ellerini sırtında kenetleyerek yürüdü. Kayalıkların arasından denize dökülmüş mazotu gördü. Denizin yüzüne bulanık bir siyahlık olarak akmıştı. Tadını kaçırdı bu durum. Yüzünü kentin beton duvarlarına döndü. Yürümeye devam etti.

Soluğu her zamanki uğrağı Akıllıya Hasret Sokağında aldı. Bir çay istedi ve satranç oynayanları izledi bir süre. Satranç oynamayı bilmiyordu ama izlemesinin hoşuna gitmeyeceği anlamına gelmiyordu.

 

Kendisine peçete alması için seslenen çocuğun yüzüne baktı. “Yok” dedi. Çocuk alması için ısrar etti. Ama yine de almadı Metin.

 

Cebinden telefonu çıkararak bir meslektaşını aradı. Arama sürerken aradığı meslektaşı yanında belirdi. Güldüler. Meslektaşı habere gitmesi gerektiğini söyleyerek oturmadan selam verip uzaklaştı.

 

Karanlık sinmişti sokağa. Metin hesabı ödeyip eve doğru yola koyuldu.

 

Sabun kaçmışçasına kızarmış dalgın bakışlarıyla yürürken, kaldırımlardan kendisine uzatılan rengarenk gülüşleri almayı da ihmal etmedi. Belediye reisinin başarısızlıklarıyla dolu ‘Meşhur Battı Çıktı’sının meşakkatli, tıraşlı yüzünden geçti. Yanından hızla arabalar geçti.

Her birinde ayrı bir dünya, ayrı bir hayat vardı.

Topçular durağında ise kentin gece yıldızlarına denk geldi. Hep bir ağızdan kaldırımlara küfürler savuruyorlardı.

Bir küfürlerine ortak oldu. Kulaklarını sanki bir maviye açmış gibiydi Metin. Alabildiğine seslere kenetlendi. O küfürlerin üstüne basa basa ilerledi. Arabalar geçmeye devam etti yanından. Ve geldi artık evinin kapısına. Kapıyı açtı. Arkadaşı hemen karşıladı onu.

 

Kapıdan içeri girdi. Esmer ve zayıf yüzünde bir gül cesedi gibi duruyordu hüzün. Alnındaki o taze çizgilerde iklimler düşürmüş, yapraklar soldurmuştu. Çökmüştü güneşte bir başka şavkıyan yanakları. Salondaki üçlü koltuğa oturdu. ‘‘merhaba’’ dedi oturan arkadaşlarına.

 

Arkadaşları da merhabalarıyla verdiler selamlarını.

Dolapta kendisine ayrılan yemek vardı.  ‘Aç değilim’ diyerek yemedi. Hazır olan çaydan da içmedi. Nefesini dolgun bir sigara kokusu sarmıştı. Bunu umursamayarak ceketinin iç cebinden sigara paketini çıkardı. Bir sigara daha yaktı.

 

Pek fazla sürmedi.  Haddinden fazla söz tasarrufunda bulunduktan sonra kalkıp odasına geçti. Örttü kapıyı. Yatağa uzanmadan evvel ayağı, bir türlü can hevesiyle okuyup bitiremediği kitaba çarptı. Aldırmadı. Yorgundu. İçindeki insan yerler eriyor gibiydi. Serildi yatağa.  Ama gözlerini kapamaya, derin bir uyku çekmeye yetmedi çabaları.

 

İki saat kadar, biri bitmeden diğeri beliren düşünceler arasında gezindi. Artık baş edemediği acılar taşırıyordu. Bir sigara daha yaktı. Sessiz koca bir serzeniş çekti içine. Bir süre sonra düşüncelerin ağırlığına dayanamayıp uykuya kaptırdı kendini.

 

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir