HER GÜNÜ DÜNDE YAŞAMAK MI, BÜTÜNSELLİK Mİ? / RAMAZAN VELİECEOĞLU YAZDI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Ünlü sanat tarihçisi Arnold Hauser’in anlatımıyla, gelişmenin her alanında olduğu gibi sanatın her gelişmesinde de ikinci adım, birincinin sonucu ve üçüncünün hazırlayıcısıdır, der.

 

Burada ki söz konusu adım, tiyatroyla veya yalnızca sanatın bir dalıyla ya da bütünüyle sınırlandırılamayacak adımlardır. Örneğin tiyatrodan veya sinemadan kaynaklı bir sorunu çözümlerken sanatın bütününe atıfta bulunmadan anlatmaya kalkarsak eksik kalır, anlatamazsın. Sanat ile toplum arasındaki karmaşık/ yoğun ilişkiyi, çelişkiyi yalnızca sanata bağlı kalarak anlatamıyorsak; örneğin tiyatrodan kaynaklı bir sorunu da sanatın bütününü ele almadan açığa çıkaramayız.

 

Şimdi bazılarınız “eee, sonra…” diyebilirsiniz.

 

Sonrası şu; tiyatro oyunları ve sinema neden hazırlanır? İzleyiciyle buluşsun, seyircinin beğenisine sunulsun, bir iletişim sağlansın, bir bilgi/kültür alışverişi yapılsın, ortaya konulan sanatın ve izleyicinin birbirine katkısı, tepkisi ne olacak ya da olmuş, bunlar görülsün ki ileriye yönelik adımların-gelişmelerin- nasıl olacağını bütünlük içinde daha iyi görebilelim. Eksiklikleri daha iyi tespit edebilelim. Başka bir deyişle sanata ve topluma daha iyi katkıda bulunabilelim diyedir.

 

Tüm bu söylediklerimizi yapabilmek için sadece sanatçının oynaması veya sadece seyircinin oyunu/ sinemayı izlemesi yeterli mi? Elbette değil. Her iki kesimin de birbirine sağlıklı katkılar sunması için donanımlı olması, dağarcığının dolu olması gerekiyor.

 

Böyle sanatçıların ve izleyici toplumunun oluşması tabi ki bolca kitap, gazete okumaktan geçiyor. Bu da yetmiyor, yazarlarımız- çizerlerimiz, gazete çıkaranlarımız okurlarına yeni bir dünya sunma kaygısında olmalıdırlar, kendilerini sürekli yenileme sorumluluğunun içinde yüzmelidirler. Ancak böyle bir toplum soru sorabilir. Eleştirebilir. Kültürel katkıda bulunabilir Ancak böyle bir toplumun fertleri, içinde yaşadığı ülkeyi ve dünyayı beynine sığdırabilir.

 

Bertolt Brecht, “Edebiyattaki biçimler söz konusu olduğunda, estetiği ya da gerçekliği değil, doğrudan gerçekliği sorgulamak gerekir” der. Burada Brecht, ‘doğrudan gerçekliği sorgulamak’ için yalnız edebiyat alanına değil, sanatın bütününe bakmak gerektiğini savunmaktadır. Bu anlamda; gerçek insanı ya da insan gerçekliğini, ancak insanı toplum gerçekliği içinde değerlendirirsek doğru sonuca ulaşabiliriz. Yani insanı, tüm toplumsal, sınıfsal kökenler ve çelişkiler bütünselliği içinde değerlendirirsek, hatta tarihselliği de buna eklersek o insanla ilgili en doğru değerlendirmeyi yapmış oluruz. Bu durum, sanatçının sokaktaki insandan –yaşamdan- kopmadan onu tüm çıplaklığıyla sahneye taşımasını kolaylaştıracaktır.

 

Bertolt baştan beri anlatmaya çalıştıklarımızı kısaca şöyle anlatmıştır:

 

“Bugün, yarına dünle beslenerek yol alır.”

 

“Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır.”

 

Sözümüzü, Walter Benjamin’in sözüyle sonlandıralım.

 

“Bugünü dünün uzantısı, yarının da kaynağı olarak yaşayalım.”

 

Her günü dünde yaşamayalım!