“İntikam dürtüsüyle akademisyenler bir bir yok ediliyorlar!”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, ” Ömrünü FETÖ ile mücadeleye adayan akademisyenlerin, FETÖ ile mücadele için ilan edilen OHAL, KHK’leri ile ihraç edilmesi kabul edilemez. İntikam dürtüsüyle akademisyenler bir bir yok ediliyorlar!” dedi.

TBMM’de basın açıklaması düzenleyen CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Kanun Hükmünde Kararnameleri ve ihraçları eleştirdi. Basın özgürlüğüne de değinen Atıcı şu ifadeleri kullandı: “Bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, özgür kalabilen, kalemini eğip bükmeden mesleğini onuruyla yapan tüm gazetecileri saygıyla selamlıyorum.  Bugün, tam 159 gazeteci cezaevindeyken, olağanüstü halin olağanüstü hukuksuz uygulamaları karşısında basın özgürlüğünden bahsetmek maalesef pek de anlam ifade etmiyor.”

Atıcı, “288 gündür devam eden olağanüstü hal koşullarının bize getirdiği; sayfalar dolusu Kanun Hükmünde Kararnameler, milyonlarca işsiz, yatağa aç giren çocuklar, tutuklu gazeteciler, partili yargıçlar, kanun tanımaz Yüksek Seçim Kurulu, tarafsızlık yemini çiğneyen Cumhurbaşkanı, düşük profilli Başbakan, Atatürk’ün adına tahammül edemeyen Meclis Başkanı, sesi kısılmasın diye konuşmayan üniversiteler…” dedi.

OHAL’in uzatılmasını sert bir şekilde eleştiren Atıcı konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“FETÖ ile mücadele için ilan edilen ve 3. kez uzatılan olağanüstü halin ne kadar sulandırıldığını ve amacı dışında kullanıldığını çıkarılan KHK’lar ile görüyoruz. Rektörlük seçimini kaldırmanın, zorunlu kış lastiği uygulamasının, evlilik programlarını yasaklamanın FETÖ ile ne kadar ilgisi var ise; ömrünü FETÖ ile mücadeleye adayan akademisyenlerin, FETÖ ile mücadele için ilan edilen OHAL KHK’leri ile ihraç edilmesinin o kadar ilgisi vardır. İmzacı akademisyenler “Biz FETÖ’cü değiliz, ömrümüz boyunca Fethullahçılarla mücadele ettik, onları besleyenlerle de mücadele ettik ama bizi şimdi aynı çuvala kimse koyamaz.” diyorlar ve haklılar. O yüzden de devlet olmanın gereğiyle her işi kendi mecrasında ve hukuk içerisinde kalarak yapmalıyız. Son olarak 29 Nisan 2017 tarihinde yayınlanan 669 sayılı KHK ile 484 akademisyenin daha ihraç edilmesiyle birlikte, bugün 15 Temmuz’dan bu yana çıkarılan 7 farklı kanun hükmünde kararname ile toplam 4.811 akademisyen görevinden ihraç edilmiş, 2.221 akademisyen açığa alınmıştır” şeklinde konuştu.

 

“27 Mayıs 1960 darbesi ile birlikte 147, 12 Eylül 1980 darbesi ile birlikte ise 120 akademisyenin görevine son verilmişti.

15 Temmuz KHK’larıyla ihraç edilen akademisyen sayısı tüm darbe dönemlerindeki ihracın tam 20 katı!

Bu durum bizlere gösteriyor ki asıl darbe akademisyenlere ve üniversitelere yapılmıştır.

Mersin Üniversitesi’nde “Barış İçin Akademisyenler”e yönelik uygulamalar, darbe girişimi sonrasında da devam etti. Daha önce 14 akademik personelin sözleşmelerini çeşitli bahanelerle yenilemeyerek Türkiye’de kamu üniversiteleri içinde liderliği elinde tutan Mersin Üniversitesi’nde 2 akademik personel de çeşitli baskılar nedeniyle istifa etmek durumunda kalmıştı. Son olarak da 29 Nisan tarihli 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 21 akademisyen kamu görevinden ihraç edildi. Adeta intikam dürtüsüyle akademisyenler bir bir yok ediliyorlar!

Akademisyenler yöneticilerin, hatta toplumun düşüncelerine aykırı fikirlere sahip olabilirler. Bu aykırı fikirlere sahip olma herhangi bir disiplin sorunu ya da konusu değildir, olmamalıdır.

Çünkü akademisyenler halkın sunduğu imkânlarla araştırma yaparlar ve gelecek kuşakları yetiştirirler dolayısıyla doğrudan halka karşı da sorumlulukları vardır. Bu nedenle akademisyenler herhangi bir Hükûmetin değil, kamunun, halkın ortak değerleridir, onlara ortak olarak sahip çıkmak gerekir.

Bu nedenle biz öğrencisi, akademisyeni, tüm birimleriyle üniversitelerin halkın bütün sorunlarına ses çıkarmalarını istiyoruz, hatta bu işin akademisyenlerin tarihsel sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz.

Biz istiyoruz ki üniversiteler insanı önde tutan evrensel bir anayasanın nasıl yapılacağını bize anlatsınlar. Biz istiyoruz ki üniversiteler çocuk tecavüzcülerini korumak isteyen zihniyetin sosyal ve psikolojik analizini yapsınlar. Biz istiyoruz ki akademisyenler halkın ödediği vergilerin nereye harcandığını araştırsınlar, Kürt sorununun iktidar tarafından neden çözülmediğini, neden özellikle çözülmediğini korkusuzca araştırsınlar. Biz isteriz ki üniversiteler yoksulluğun on beş yıllık kesintisiz AKP iktidarına rağmen neden hâlâ çözülemediğini özgürce araştırsınlar.

Üniversiteler özgür biçimde araştırmalı, inandığı fikrini cesaretle kimseden korkmadan, utanmadan, ekmeğinden olma korkusu yaşamadan en gür sesiyle söyleyebilmeli, yazabilmeli.

Bu dönemde bu mümkün mü?

Bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, özgür kalabilen, kalemini eğip bükmeden mesleğini onuruyla yapan tüm gazetecileri saygıyla selamlıyorum.  Bugün, tam 159 gazeteci cezaevindeyken, olağanüstü halin olağanüstü hukuksuz uygulamaları karşısında basın özgürlüğünden bahsetmek maalesef pek de anlam ifade etmiyor.

Herkesi özgürce düşünüp yazabildiği ve konuşabildiği özgür bir Türkiye yaratma görevi sosyal demokrat siyasetçilerin en önemli ödevidir.

Bu ödevi yerine getirmek ise boynumuzun borcudur.”

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir