İzledikten sonra yaklaşık bir saat kadar kendime gelemedim.
Bahar aylarının kendine münhasır yağmurlu bir gününde seyrettiğim filmin etkisiyle kadim Mezopotamya’m düştü aklıma. Biraz burukluk, biraz hüzün dolu bir ruh haliyle oturdum klavyemin başına, kadim coğrafyamı yazayım diye.
Nasıl olsa bahar aylarındayız mevsim olarak. İsterseniz “düş” deyin gitsin. Düşlerimiz ve hayallerimiz oldukça zengin ya!
Bahar ayları, duygu fırtınasının en sert estiği aylardır ve yürekte patlar. Hüzünlendiğiniz kadar hüzünlenin, duygulandığınız kadar duygulanın…
Diyor ya, Erol Evgin şarkısında: “İşte o an bir fırtına kopar/Sanki o an yer yerinden oynar/Hoyrat bir rüzgar eserken/Savrulan yaprak misali/Savrulur gider güzelim dünya”
İşte o an kadim Mezopotamyamı düşünürüm…
Binlerce yıldır bir arada yaşayan kadim halklarını, efsaneleşmiş aşklarını, iyi veya kötü yaşanan olayları; savaşlarını, çatışmalarını, ölümlerini…
Mahmud ile Yezida, Mem ü Zin aşkları gezinip durur gözlerimin önünde.
Romanlara konu, dillere destan ne aşklar yaşandı bu topraklarda…
Ne destanlar, ne öyküler yazıldı kadim coğrafya üzerine…
Boşuna dememişler, insanlığın beşiğidir, diye.
Büyük umutların, hayallerin ve hayal kırıklıklarının, trajedilerin başkentidir.
Kadim Mezopotamyamı düşünürüm…
Ne uygarlıklara ev sahipliği yaptı bu kadim, barışa hasret bereketli topraklar.
Kürtler, Ermeniler, Asuriler, Keldaniler, Türkler, Araplar, Yezidiler, Süryaniler…
Bugün bize miras bırakılan dilleri, her telden kültürleri adeta bir motif gibi nakşedilmiş toplumsal yaşantımıza, izleri, kokuları hala var bu topraklarda.
Filmi izledikten sonra gözlerim alabildiğine nemlendi…
O zaman, annemin memleketi Mardin’ de, Midyat’ da her evde bulunan kapıların, taşların, ahşap oymaların ne kadar kültürel bir zenginlik olduklarını düşündüm.
‘Kapı’
Yakup (Kadir İnanır) ve ailesi, yıllar önce Mardin‘den Berlin‘e göç etmiştir. Bir gün, ailenin küçük bir kızının doğum gününü kutlarlarken Yakup’a bir telefon gelir. Gelen telefon, Yakup’un yıllar önce öldürülen oğlu içindir. Yakup ve Şemsa (Vahide Perçin), kimlik tespiti için Mardin‘e çağrılırlar. Bunun üzerine Yakup, Şemsa ve Nardin (Aybüke Pusat) Mardin‘e giderler. Yakup, eski evine gidince, oğlu ile beraber yaptıkları kapının yerinde olmadığını görür ve o kapıyı bulmak için Remzi (Timur Acar) ve Nardin ile beraber İstanbul‘a kadar gitmek zorunda kalır. Tek isteği oğlunun yadigârı olan kapıyı bulup geri almaktır.
Süryani bir ailenin yaşadıklarını anlatan başyapıt bir drama…
Zoraki göçten sonra, malları, tarihleri, kültürleri yağmalanan Süryanileri anlatan müthiş bir film…
Maalesef, sinema salonlarında benzer filimler gibi “KAPI” da, arzulanan seyirci kitlesi ile buluşmadı, buluşturulamadı.
Filmi izlerken, her sahnesi, her karesi beni duygulandırdı.
Özellikle Kadir İnanır’ ın ‘Kapı’ nın izini sürerken karşısındaki kişinin “etik” diye kapının nerede olduğunu söylememesi üzerine söyledikleri sözler var ya!.. İnsanın koptuğu an, işte o an!
“ -Etik Ne?..
-Gencecik çocukların ne uğruna öldüklerini bilmeden yitip gitmeleri mi etik?..
-İnsanın nerede yaşıyorsa, orada yabancılaşması mı etik?,,
-Kendi dilini unutması, unutturulması mı etik?,,,
-Bir annenin ölmüş oğlunu ‘acaba gelir mi’ diye 25 yıl beklemesi mi etik?..
-İnsanın ölmüş bedeninin yıllarca bulunamaması mı etik?”
İnsanı can evinden vuran; bu aforizma sözler ile ‘Kapı’sıyla buluşma sahnesi…
Son olarak…
Dedim ya:
İnsan yüreği bahar yağmurları gibidir; kırılganlıkların, hayal kırıklıklarının, hüznün son baharıdır… Doğanın ve insanlığın uyanışıdır. Umutların, özgürce yaşamın, dirilişin ta kendisidir.
Bahar ayları Newroz; Newroz ise Süryani’dir, Ermeni’dir, Türk’tür, Kürt’tür, Arap’tır. Newroz renk cümbüşüdür, barıştır…
Nevruz’unuz Kutlu olsun!
Newroz Piroz be!