KENDİNİ KALLAVİ ALİM SANAN YENİ YETME SİYASETÇİNİN SAHADAN GÖZLEMLERİ II

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Terör kavramıyla, henüz toy bir siyaset bilimi öğrencisi iken karşılaşmıştım. Sanırım daha önce de yazdım bu sayfada -malum yoğun seçim çalışmalarımdan dolayı zaman darlığından yeni şeyler söylemekte sıkıntı çektiğimden ara sıra eski yazılarımdan (ç)alıntılar yapacağım, kusura bakmayın. Ne diyordum; terör siyaset bilimi sözlüğünde,  “iktidardaki bir partinin, grubun ya da kişinin, halkın direnişini kırmak, yıldırmak ve sindirmek için kurduğu rejim” olarak tanımlanır. Bu tanımlamadan birden fazla yorum, fazlasıyla tehlike sınırlarını zorlayan soru çıkarılabilir. Söz gelimi bu türden bir korku rejimi kurmak için iktidardaki parti ya da kişi ne tür araçlar kullanır? Hukuk kapsamındaki her türden yasal düzenleme, ceza yasaları halkı korkutmak ve sindirmek için kullanılabilir mi? Kendi(leri)sine karşı duran her türden düşünce ve eylem, kamu düzenini bozucu kabul edilip suç kapsamında değerlendirilir mi? Peki, bu iktidarı sembolize eden kişi ya da kişiler aşırı alıngan olduklarında kendisine yönelmiş eleştiriler hakaret kapsamına alınıp suç sayılabilir mi? Belki de en önemlisi kamu düzenini korumak adına görevlendirilmiş kolluk kuvvetleri, gündelik deyimle polis-jandarma, bu sindirme ve yıldırma rejiminin yürürlüğe sokulmasının en can alıcı aracı olarak kullanılabilir mi? Bu soruları çoğaltmak sizin yaratıcılığınıza kalmış. Gecenin bu yarısında bugünkü seçim çalışmalarımı tamamlamış ve fakat yarınki program üzerine düşüncelere dalmışken, ancak bu kadar yaratıcı olabiliyorum.

Öte yandan bu terör tanımı ve ardından gelen sorular ve sorulara verilecek yanıtlar teorik mülahazalar; gerçek hayatta ve tarihte bu türden terör rejimleriyle çok ender karşılaşılıyor. Hele bizimki gibi güzide ve halkın dört elle sarıldığı ve asla vazgeçemediği demokratik rejimlerde böylesi uygulamalar söz konusu dahi edilemez. Özellikle kolluk kuvvetlerinin demokrasinin yılmaz bekçileri olarak üstlendikleri sorumluluk ve halk nezdinde sahip oldukları saygınlık söz konusu olduğunda, bu türden abesle iştigal soruları sormak ve/veya yanıt aramak bir o kadar anlamsızdır. Bu kadar kesin konuşuyorum çünkü şu bir haftalık seçim çalışmalarım boyunca bunu yakinen tecrübe etme olanağı ve şansı buldum. Sırası gelmişken Mersin Emniyetine bağlı kolluk kuvvetlerine, bana ve Halkların Demokratik Partisi’nin diğer milletvekili adaylarına gösterdikleri yakın ilgiden dolayı teşekkür etmek isterim. Bu süreçte bizleri yalnız bırakmadıkları ve varlıklarını her an her saniye hissettirip içimize karlı dağlardan serin sular serptikleri için ne tür övgüler yağdırsam azdır.

Malum, Halkların Demokratik Partisi’nin seçimlerin kilit partisi olduğu deyimi vatandaşlar arasında genel kabul görmüş gibi görünüyor. Polis arkadaşlar da bu kilide zarar gelmemesi için, bazı kendini bilmez kişilerin olur olmaz anahtarlarla kilidi açma teşebbüsünde bulunmamaları için canla başla çalışıyorlar. Söz gelimi beni ve diğer arkadaşlarımı yakında takip ederek – günlük seçim programımızı da kendi olanakları ve büyük bir özveriyle önceden temin ediyorlar kuşkusuz- güvenliğimizi sağlıyorlar. Bazen seçim çalışmalarına kendimi öyle kaptırıyorum ki çoğunlukla sivil giyimli olan güvenlikçi arkadaşlara da sokakta – tabii onlar arabanın içinde oluyorlar çoğunlukla-  propaganda yapmaya, broşür ve partinin seçim vaatlerini anlatmaya başlıyorum.  Diğer partilerin adaylarını bilmem ama ben şahsen bir haftadır belki de son zamanlarda hiç uyumadığım kadar rahat uyuyorum. Bizlerin güvenliği konusunda o kadar hassaslar ki, bazen ziyaret edeceğimiz sivil toplum kuruluşlarına, derneklere, odalara veya toplantı yapacağımız mahallelere bizden önce gidip gerekli uyarıları yaparak önlem alıyorlar. Bir de çevre konusunda çok hassaslar. Halkların Demokratik Partisi, ekolojik yaşamı savunan bir parti olmasına rağmen içimizden bazı bu değerleri özümsememiş arkadaşlar parti flamalarını ve bayrakları öylesine hoyratça sokaklara asıyorlar ki polis arkadaşlar partimizin çevre hassasiyetini vurgulayarak toplamamızı istiyorlar. Tabii seçim çalışmalarının yoğunluğu ve yorgunluğundan partili arkadaşlar unutabiliyor, o zaman kendileri sağ olsunlar üşenmeden gelip topluyorlar.

Fakat beni en çok duygulandıran cumhurbaşkanı adayımız sayın Selahattin Demirtaş’a karşı gösterdikleri özel hassasiyet. Malum şehirdeki kamuya açık ilan alanlarını kullanamıyoruz. Bu durumu kahr eden bir kısım partililer veya Selahattin Demirtaş severler, cumhurbaşkanı adayımızın posterlerini sokak aralarına ve dükkânlarının camlarına asmaya yelteniyorlar. Emniyetçi arkadaşlar o zamanda belki de birkaç hafta sonra bu ülkenin cumhurbaşkanı olacak siyasi bir şahsiyetin posterlerinin ulu orta yerlere asılmasının devlete ve onu temsil eden şahsiyetlere saygısızlık olacağı uyarısında bulunarak toplamalarını istiyor, toplanmazsa yine üşenmeden kendileri topluyorlar.

Onbeş yıldır Mersinde yaşıyorum ve daha önce birçok seçimde aktif olarak çalıştım. Emniyetçi arkadaşların bu kolaylaştırıcılığından olsa gerek bu kadar rahat ve huzur verici bir secim geçirmedim, sağ olsunlar var olsunlar. Son olarak şunu da belirtmek isterim ki seçim çalışmalarının yoğunluğu ve yorgunluğundan kuramsal ve edebi değeri düşük yazılardan dolayı kusuruma kalmayın, seçimlerden sonra eski formuma döneceğimi umuyorum…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir