medyaMANİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sözlük anlamı olarak medya “yığınlarla iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak ad” olarak tanımlanır.Görsel medyanın atası olan televizyon yayını dünyada ilk olarak 1926 yılında ABD’de yapılmıştır.Türkiye’de ise ancak 1950 yılında başlayan yayınların köydeki evimize gelişi 1987 yılına tekabül eder. Başlangıçta tek bir kanal ve sınırlı sayıda programla konu komşu belli saatlerde birlikte izlenen televizyonda artık yüzlerce kanal ve 24 saat yayın akışı mevcuttur. Öyle ki kanalları şöyle bir taramak bile önemli bir oranda zaman maliyetine ve dolayısıyla edilgenliğe yol açmaktadır.  Bu da yetmezmiş gibi teknolojinin baş döndüren hızı ve internet sayesinde medya cep telefonları vasıtasıyla artık her an parmaklarımızın ucunda olup bizim tarafımızdan da üretilmektedir. Profesyonel medya dışında kişisel medya olarak bilinen sosyal medya yoluyla da herkes haber kaynağı haline gelmiştir. Böylece toplumsal bir zeminden özel yaşam alanına kadar sızan ve nitelikten çok niceliksel olarak değerlendirilmeye başlanan medya, bizim kontrolümüzden çıkıp  bizim  kontrol altında tutulmamızın en etkili yolu olma gibi bir boyuta ulaşmıştır.Gündüz Vassaf “Cehenneme Övgü” adlı eserinde  20. yy .ın sözde enformasyon toplumunu, belki de önceki yüzyılların tüm toplumlarından daha zayıf bir belleğe ve tarih bilgisine sahip olarak niteliyor.Vassaf’a göre o kadar çok haber var ki günlük yaşamımızda adeta arka planda bir gürültü halini alıyor bu haberler.Vassaf böylece bu durumun insanları artık ayrım yapamayan duyarsız bir toplum olmaya yönelttiği sonucuna varıyor. Durumun geldiği önemli boyutları gözler önüne seren bir çalışma şöyledir: cnnturk.com internet sitesinde yer alan 22.11.2017 tarihli bir habere göre, medya takip firması Ajans Press, Türkiye’de sosyal medya ve internet alışkanlığı üzerine medya incelemesi gerçekleştirmiştir.Ajans Press’in WeareSocial 2017 verilerinden edindiği bilgilere göre 48 milyon kişilik kitlenin yüzde 87’si düzenli olarak her gün internete girerken, online ortamda 3 saati sosyal medyada olmak üzere 6 saat 46 dakika geçirmektedir. Türkiye’de interneti aktif olarak kullanan kitlenen tamamı en az bir sosyal medya platformunun kullanıcısı ve üyesi olmuştur.

Tam da bu bilgilerin ışığında “medya” sözcüğüne “mani” sonekini ekleyerek günümüzün bu fotoğrafını “Medyamani” sözcüğü ile karşılama ve böylece fotoğrafı isimlendirme gereksinimi hissettim. Nitekim Selçuk Budak’ın  yazdığı “Psikoloji Sözlüğü”nde “mani” ilk anlamıyla “abartılı heyecan, aşırı fiziksel etkinlik, abartılı bir mutluluk duygusu, görkemlilik, önemlilik duyguları, abartılı iyimserlik, dürtüsellik, savurganlık, yoğunlaşma yetisinden yoksunluk, dikkatsizlik” olarak betimlenmiştir. İkinci anlamıyla ise “mani”, bir davranışa ve ya nesneye yönelik anormal zorlanım, özlem ya da ilgi anlamında sonek” olarak ifade edilmiştir. Bu bağlamda yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında insanlığın çağımızda medya ile olan sınavı manik bir hal almıştır. Bundan dolayı bu durumu karşılamak üzere “Medyamani” şeklindeki bir kullanımın uygun olacağı kanaatindeyim.

Bugün bütün bu kitle iletişim araçları basılı ve sınırlı bir alandan çıkıp, akıllı (!) telefonlar sayesinde tek bir ekrandan takip edilebilmektedir. Peki görünüşte hayatımızı kolaylaştıran bu baş döndürücü gelişmeler gerçekte kimlere daha çok hizmet etmektedir? Öncelikle reklamlarda izlediğimiz görüntülere iliştirilmiş ve fark etmediğimiz eşik altı mesajlar yoluyla izleyicilerin duygu ve düşünceleri şirketlerin istedikleri yönde manipüle edilerek tercihlerimiz yönlendirilmektedir. Mesela basit bir görselde önemsiz gibi duran bir harf, işaret, resim ya da rakam bizde o ürüne karşı olumlu çağrışımlar yaratabilmektedir. Ya da bir ürün tanınmış ideal bir kadın ya da bir erkekle sunulduğunda, onlara benzememiz için o ürünü kullanmamız gerektiği algısı yaratabilmektedir. Bu yöntem eskiden beri kullanılan bir tepkisel koşullanma yöntemi olup siyasette de yaygınlıkla tercihedilmektedir. Oysa ki biz tercihlerimizin kendi özgür irademiz sonucunda olduğuna yemin bile edebiliriz.

Baudrillard günümüz toplumunun gerçekliğini yitirdiğini ve günümüz dünyasında somut gerçekliğin yerini   “-mış gibi yapılan”, sembollerin egemen olduğu, sanal bir gerçekliğin egemen olduğunu ortaya koyar.     Simülasyon Uzamı          olarak adlandırdığı bu dünya ile ilgili olarak  “Sessiz Yığınların Gölgesinde” adlı eserinde şu ifadeleri kullanır: “Simülasyon uzamı gerçekle modelin birbirlerine karıştıkları bir uzamdır… Bütün iletişim ve enformasyon araçlarının görevi (konuşmalar, canlı yayınlar, sinema, dürüst-televizyonculuk, vs.) bu gerçeği ya da bu haddinden fazla gerçek olanı üretmektir.” Şimdi artık izlediğimiz görüntülerin ve ya okuduğumuz haberlerin ne kadarı gerçektir? Ya da ne kadarı simüle edilmiş kurgulanmış bir hiper gerçekliktir? Gerçeklik ile simülasyon arasındaki sınırlar birbirine karışmıştır.

Bu haber bombardımanı içerisinde insanın geçmiş olaylarla ilgili bağı koparılmıştır. Belleğini yitiren insanın bilinci, medya yoluyla denetim altına alınmakta, yönlendirilmekte ve şekillenmektedir. Hızla akıp giden haberlerden daha birini sindiremeden diğeri önümüze sunulmaktadır. Böylece kurgusal bir hapishane içerisinde hapsolan bilincimiz gerçek dünyadan  uzaklaşmakta ve kendimizle ilgili farkındalığımızın gittikçe azalmasına neden olmaktadır. Dikkati dağınık olan ve edilgen kılınan insan bireyselliğini yitirip bir nesneye dönüşmektedir. Toplumlar gittikçe aynı tercihleri yapan, aynı şekilde davranan, aynı kalıplarla düşünen bir yığına dönüşmektedir. Bu hızlı gidiş insanlığa yönelik ciddi yıkımlar getirmektedir.

Sonuç olarak medyamanik bir topluma karşılık, dengeli ve farkındalığı gelişmiş bir toplum olmak adına, insani değerlerin korunması, geliştirilmesi ve aktarılması gerekmektedir. Bunun için de okuyan, sorgulayan ve üreten bireylerin yetişmesi için gayret göstermek gerekmektedir. Teknolojinin ve medyanın kullanımına ilişkin farkındalığı artan, maruz kalan değil, seçebilen ve ayırt edebilen özgür bireylerin yetişmesine yardımcı olmak için herkes taşın altına elini koymalıdır.Vassaf’ın değimiyle “Özgürlük savaşı, elimizde olanları koruma ve saflığı bozulmamış deneyimlerimizi gelecek kuşaklara aktarma çabası olacaktır.”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir