Mersin Büyükşehir Belediyesi bir dönem Burhanettin Kocamaz’ın yönetiminin ardından 31 Mart yerel seçimleri itibariyle yeniden CHP yönetimine geçti. CHPnin Büyükşehir adayı Vahap Seçer’in şehirde birçok farklı kesimi kucaklayıcı niteliğinin ve HDP’nin “AKP-MHP bloğu karşısındaki en güçlü adayı destekleme” stratejisinin bu başarıda önemli payı oldu.
Özellikle CHP’nin Büyükşehir ve Tarsus belediyelerini kazanmasında temel belirleyici güç kesinlikle HDP seçmenlerinin stratejik aklıdır. Bu anlamda Mersin ilçelerinde Dr. Haluk Bozdağan gibi sevilen bir ismin öncülüğünde Tarsus’u MHP’den alsa da, Toroslar ve Silifke gibi birçok ilçede CHP büyükşehir oylarında birinci parti çıkmasına rağmen bu ilçelerdeki belediyeleri MHP’ye kaybetti. Bu durum Mersin Büyükşehir meclisinde CHP’nin azınlıkta kalmasına ve MHP öncülüğündeki Cumhur ittifakının belediye bünyesinde kurulacak komisyonlardaki başkanlıklar dahil, bütçede ve şehirle ilgili nihai karar aşamalarında CHP’nin yereldeki işini bir hayli zorlayacaktır.
31 Mart yerel seçimleri geçti ama büyükşehirde yaratılan sinerji neden ilçelere sirayet edemediği konusu detaylı bir şekilde tartışılıp, buralardaki aday belirleme sürecinde hatası olan parti yönetimi ve bu hataları fırsat bilip MHP’nin ilçe adaylarını destekleyen sözde CHP’liler de unutulmamalıdır. Buralarda sorumluluğu olan parti yönetimi yerelde tabana rağmen bir şey yapamayacaklarını artık anlayıp, en azından bir sonraki seçime Silifke gibi bir ilçedeki partililerin birçoğunun mevcut belediye başkanını istemediği zıtlaştığı bir isimle bir dönem daha inat etme kararının, MHP gibi partileri alttan alta destekleyen ihanetçilere zemin hazırladığını düşünerek hareket etmelidir. Böyle durumlarda genel merkez birçok saha araştırmasına rağmen perşembenin gelişi çarşambadan belli olan isimlerle yola çıkıp tepkileri üzerine alarak kaybetmeyi göze almak yerine, önseçim yöntemini uygulayarak seçimlerden minimum hasarla çıkabilir.
Eğer CHP’nin bir yerde sadece kendi tabanıyla kazanma imkanı yoksa, orada CHP üyeleri dışında destek alabilecekleri tüm sivil inisiyatiflerin de eşit oranlarda katıldığı bir temayül yoklaması uygulanabilir. Bunun için de çok önceden isimler belirlenip kamuoyunda bir süre tartışılmasına zemin hazırlanmalıdır. Bu anlamda yerelin kendine özgün en ideal aday profillerinin içerisinde maksimum destek potansiyeline sahip kişiler ortaya çıkması sağlanabilir. Fakat son dakika ortaya çıkan bir anda duyulan isimlerin adaylık süreci hem o ilçe teşkilatının çalışma motivasyonunu olumsuz etkilemekte, hem de başka partilere çalışan ihanetçilere de gerekçe/bahane üretmektedir. Burada taban ve teşkilat ikna edilmeden oldu bittiye getirilen isimler o ilçenin sosyolojisine ne kadar uygun profiller ve ne kadar değerli isimler olursa olsun siyasetin kendi matematiğinde tutmayıp demlenmeden sahaya sürülmesi olumsuz sonuçlara sebep olmaktadır.
12 Eylül darbesinin solun kitleselliğinde yarattığı en büyük hasar dava ruhunu kırıp, sistem çarkı içerisinde bir alana hapsetmesidir. Bu anlamda 80 sonrası CHP’sinde önemli oranda artık bir dava ruhu kalmadığı ve sistem çarkı içerisinde belirli çıkar odaklarının etkisine açık olduğu göz önünde bulundurulursa, AKP-MHP otoriterliğine karşın devletin birçok mekanizmasının partileşip ele geçirildiği bir ortamda CHP tabanı en fazla konsolide edecek, mümkün olduğunca dava ruhunu diriltecek ve çeşitli ayrışmalara neden olmayacak aday ve yöntemlerle yola çıkmak zorundadır.
CHP’nin Mersin Büyükşehirdeki başarısı, ilçelerde neden ve sonuçları ortada olan başarısızlığını görmelerine engel bir perde olmamalıdır. Ki 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde de aynı hata yüzünden tabanın önemli oranda ikinci tercih yönlenmesiyle, bir önceki dönem 4 milletvekili olan (Mersin milletvekili sayısı 11’den 13’e çıkmasıyla) 5. Milletvekilini zorlaması gereken CHP ancak 3 milletvekili çıkarabilmiştir. Bu anlamda her hatanın ve başarının sandıkta somut karşılıkları olduğunu, büyükşehir, ilçe belediye başkanlıkları ve milletvekili seçim sonuçlarındaki farklara bakarak net bir şekilde anlamak mümkündür. Ayrıca CHP’nin büyükşehir ve Tarsus’taki başarılarında aleyhlerine çalışan birçok sözde CHP’liden çok daha fazla “AKP-MHP bloğuna kaybettirme” stratejisinin etkisi olan HDP’nin bu yaklaşımına karşın Akdeniz belediyesinin tarihinde ilk kez AKP yönetimine bırakılmasına sebep olunması ise başlı başına tartışılması gereken bir konudur.