CHP’nin 15 milletvekilini İyi Parti’ye vermesi, baskın biçimde başlayan 24 Haziran (2018) seçim sürecini etkilemiş ve AKP-MHP-BBP’nin oluşturduğu ‘cumhur ittifakı’nı derinden sarsmıştır. Siyasal gündemin çok hızlı değiştiği Türkiye’de, muhalefetin olumlu sonuç alabilmesi için bundaki sonraki stratejisi de çok önemlidir. Yazının amacı da, muhalefetin bundan sonraki stratejik hamleler üzerine yapılan tartışmalara katkı vermektir.
Çoklu Cumhurbaşkanı aday stratejisi
Cumhurbaşkanlığı seçimine, muhalefetin ilk turda çoklu adayla girmesi gerekir. Çoklu adayla (yani her parti kendi adayıyla seçime girmeli) Cumhurbaşkanlığı seçimine girildiğinde, partiler hem kendi tabanlarını konsolide ederek sandığa çekebilirler hem de kendi güçlerini görürler (İyi, Saadet ve Demokrat partinin milletvekilliği seçiminde ittifakları yüzde on ülke barajı dolayısıyla yapılmalıdır.). Kazananın olmayacağı algısı ile ilk turda seçmenler, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde stratejik olarak farklı tercihlerde bulunma durumu ile karşı karşıya bırakılmamış olurlar. Diğer bir ifade ile 2014’te olduğu gibi iki veya üç adayla yarışa girilmesi, yüzde altmış-beş dolayında potansiyeli olan sağ seçmenin bir kısmını, Cumhurbaşkanlığı seçiminde stratejik oy verme eğilimine sürükleyebilir. 2014’teki tecrübe muhalefetin Cumhurbaşkanı ortak adayı tabanda memnuniyetsizliğe ve de adayın düşük oy almasına neden olmuştu. Ayrıca ortak adayla seçime girildiğinde, seçim ilk turda sonuçlanmasa dahi, iktidarın alacağı yüksek oy oranı, ikinci turu muhalefet açısından olumsuz etkileyebilir. Oysa ikinci turda istenmeyen karşı aday üzerinden, genel başkanların etkisiyle seçmenler sandığa çekilebilir. Bu düşüncenin temelinde 24 Haziran seçimlerinin 16 Nisan halk oylamasından farklı olduğudur ve seçmen davranışlarının iyi analiz edilmesi gerektirir.
CHP kendi adayıyla Cumhurbaşkanlığı seçimine girmelidir
Seçim stratejisi oluşturulurken, Türkiye’de seçmen davranışları göz önüne alınmalıdır. Seçmen davranışları bağlamında, CHP, her iki seçime de tek başına girmelidir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi, 24 Haziran sürecinin merkezinde yer alacağı göz önüne alınınca, CHP olarak mutlaka kendi adayıyla seçime girmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer kendi adayıyla seçime girmezse, 2-3 ay boyunca, kamuoyu tartışmalarında gündemde olmayacaktır. Oysa kendi adayıyla Cumhurbaşkanlığı seçimine girerse, kendi duruşunu anlatarak kamuoyunun / kendi seçmenlerinin gündeminde olacaktır. Parti politikalarını anlatan adayın alacağı desteğin büyüklüğü, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında, önemli sorunların çözümünde referans sunacaktır. Sonraki seçimler de göz önüne alınarak, kamuoyunun dikkatinin CHP’nin üzerinden tutulması gerekir.
CHP’nin kendi adayıyla Cumhurbaşkanlığı seçimine girmesinin diğer bir gerekçesi de, seçim sonrası gelişmelere ilişkin önceden hamle de bulunması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Seçimi muhalefetin adayı kazandığında, iktidar uygulamaları önemli hale gelecektir. Muhalefetin Cumhurbaşkanının iktidar uygulamaları CHP çizgisi dışında olduğunda, kendi seçmen tabanından gelecek eleştirilere yanıt verebilecektir, çünkü kendi adayının çözüm önerileri kamuoyunda dillendirilmiş olacaktır. Aksi takdirde muhalefetin adayının politik duruşu CHP’nin duruşu olarak okunacaktır. Bu olasılığın önemle göz önüne alınması gerekiyor, çünkü Meral Akşener veya sağdan seçilecek başka bir adayın bırakın Kürt sorununu, “barış için imza atan akademisyenler”, FETÖ ile hiçbir ilgisi olmadığı halde işten çıkartılan solcuların işlerine dönmeleri veya siyasetin merkezine yerleşmiş tarikatlar konusunda ne düşündüğünü dahi bilmiyoruz. Belki bunları sorun olarak dahi görmüyor olabilirler. Bu tür sorunlar konusunda sağdan seçilen bir Cumhurbaşkanı, CHP tabanının kabul etmeyeceği politikaları uygulama olasılığına karşı hazırlıklı olmak gerektiğini düşünüyorum. Bu hazırlığın ilk adımı da CHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla girmesidir.
Son olarak, strateji sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması üzerine kurgulanmamalıdır. Bu aşamada, seçim sonrası düşünülerek, Cumhurbaşkanlığı seçimini muhalefetin adayının kazanması durumunda, kendini hissettiren ekonomik krizin en az zararla atlatılması üzerine çalışılmalı ve seçmene geleceğe dair umut verilebilmelidir. Demokrasi, adalet, hukuk devleti inşa edilip, parlamenter sisteme geri dönülebilir, ama bu adımlar ekonomik hamlelerle taçlandırılmaz ise, 24 Haziran’da elde edilecek başarı sürdürülemeyebilir.