MİNİ MİNİ BİRİNCİLER, ÇALIŞKANDIR İKİNCİLER…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Her öğretmen;  kurmak istediği yaşam, arzu ettiği toplum, görmek istediği dünyayı, öğrencileri üzerinden tahayyül eder.

Yazıma başlarken neden bunu açıklamak zorunda kaldığımı söyleyeyim. Yazımı, vereceğim örneklemeden dolayı, farklı düşüncedeki arkadaşlarıma saygısızlık olsun istemem. Bu yüzden yaşadığım bazı örneklerle yazıma başlayacağım.

O zaman başlayalım efem…

Hatırı sayılır küçük zikzaklar, yalpalamalar dışında sol çizgimde ödün vermedim. Hep o çizgimde,  ama kendimi, düşüncemi hep güncelleyerek, yenileyerek bugünlere kadar geldim. Gelirken de,  dar ve sığı bir yaşamı hep kendimden uzak tuttum. ”At Gözlüğüyle” bakmamaya çalıştım dünyaya. Sosyal ilişkilerimde, sadece benden olanla değil, benim dışımızda, sağ, mütedeyyin çevrelerle de arkadaşlıklarım, dostluklarım oldu ve halende var. Bu ilişkilerimizde, birbirimizin değerlerine hakaret etmeden, incitmeden,  tartışma kültürü içinde, ama her konuyu çekinmeden özgürce tartışır, konuşurduk.

Bu söyleşilerde beni en çok gururlandıran kısmı ise sağ görüşlü ve aynı zamanda kendilerinde öğretmen olan bazı dostlarımın, “kendi çocuğunuzu sınıfta öğretmeni misiniz?” sualine samimi içten verdikleri cevaplardı:

“Bir veli olarak kendi çocuğunuzun öğretmeni olmanız doğru değildir. İtiraf etmeliyim ki, bizler, çocuklarımızı Eğitim Sen üyesi hocalara teslim ediyoruz. Peki, niye “kendim gibi düşünen” öğretmene niye vermediniz, diye soracaksınız. Onunda cevabı; Eğitim Sen üyesi öğretmen arkadaşlarımız farklı düşünceden olabilirler ama; onların bilime, sanata, edebiyata, şiire, müziğe olan inanç ve ilgileri;  empati kurabilmeleri, hümanist bir felsefeye sahip olmaları; gerçekten çağdaş, demokratik, laik, bilimsel, parasız eğitim mücadelesi verdiklerini…

Ve.. meslekte çok idealist olduklarını…

Ve… biliyoruz ki, onlar çocuklarımıza doğayı ve çevreyi korumayı, hayata gülümsemeyi, yaşamayı- yaşatmayı, İnsanı ve hayvanları sevmeyi öğreteceklerini…

Ve… biliyoruz ki, onların yetiştirdikleri her bir çocuğumuzun;  bilime inanan, sanata ilgi duyan, edebiyatla haşir neşir olan ve özgür düşünen birey olacaklarını…

Ve… biliyoruz ki, onların yetiştirdiği çocuklarımızın,  gelecekte demokratik, özgür, barış içinde modern bir ülkenin mimarı olacaklarını…”

Evet, biz de çok iyi biliyoruz, çiçek topraktan köklerinden asla kopartılmaz.

Ama bu ülkede, renkleriyle birlikte bütün çiçekleri köklerinden çekip koparttılar!

“Barış” dedikleri için, “laik, bilimsel, çağdaş, demokratik, özerk, ana dilde eğitim” mücadelesi verdikleri için bir gece yarısı haksız ve hukuksuz bir şekilde KHK ile o çok sevdikleri işlerinden ve o çok sevdikleri öğrencilerinden kopartıldı bu ülkenin onurlu, barış sever, bilime inana, sanata değer veren, yarınlarımız çocuklarımızın onurlu, idealist öğretmenleri ve akademisyenleri!..

Bugün onlar, o sınıflarda olmayacaklar, o çok sevdikleri öğrencilerden uzak…

Ders zili, onlarsız buruk çalacak!..

Bugün onlar, “ Çocuklar günaydın!” diyemeyecekler.

Biliyoruz ki, bugün sınıf yasta!

Hatta, sıralar, tahta, tebeşirler de yasta…

Ve…  bugün öğretmenlerimiz buruk!

Bugün, onlarsız yeni bir eğitim yılına daha merhaba denilecek…

Ve biliyoruz ki, onlar işlerine mutlaka, ama mutlaka geri dönecekler ve o çok sevdiği öğrencilerine tebeşir kokar sınıflarına;  geleceğimiz çocuklarımızda, öğretmenlerine kavuşacaklar.

Bu yıl ilk defa içimden kutlamak gelmiyor yeni öğretim yılını.

İlk defa hayırlamak gelmedi içimden.

Zaten müfredatı hayırlara vesile kılanlar;  hayırlıyorlar hayırlamasına…

Son söz olarak;  öğretmenleri ve çocuklarımızı çok seviyoruz, hem de çok seviyoruz.

Hele ki, mini mini birinciler… çalışkandır ikinciler…

Ben ise bu tekerlemede sınıfın “üçüncü” süydüm.