MÜSAMERE ÇAĞI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Ah kadınlar;ölürken bile dünyaya güzel bir şeyler bırakıyorlar.

 

Bir hareketi ilk algılama evremiz, aşırı bütünsellik içerir ki bu bütünsellikte en büyük pay kuşkusuz bizi dış dünyadan izole etmiş “id” e düşer.Yalnız bu evre, günümüzde yerini çok geçmeden “ego” ya bırakıverir – süperego etkisinden hiç bahsetmeyeceğim bile- bu ikinci evre harekete salt duygu ve düşüncemizle bakmaktan öteye taşır bizi ki bu öte aslında bizi de hareketi de geriye düşürmekten başka birşey değildir; çünkü “popülizm” dediğimiz şey etrafı o denli sarmıştı ki, bu denize ayağını daldırmış hiçbir birey ikinci evrede geç kalmayı göze alamaz ve harekete geç kalmadan koşa koşa, atlaya atlaya girer.Peki bu denize ayağını daldırmamış ve ilk evreyi çokta anlamlandıramamış kesim ne yapar? Önce oturup hareketi bir süre izler sonra hareketsiz kalmış olmanın suçluluğuyla, çokta anlam yüklemeden içinde bulur kendini.

Hareket berekettir mottosuna sığınarak söylemeliyim ki;sonunda güzelliği hedeflemiş her adım bir sonrakini güçlendirir. Bu sebepten, sırtımızı dayayacak bu güzellikleri sağlam sığınaklara dönüştürmek, gücümüzü birleştirmek, en önemlisi birey olarak yedisinde neyse yetmişinde odur fikrini kırmak adına gelişmek, geliştirmek, öğrenmek, öğretmek zorundayız.

Daha “Anne lütfen ölme” cümlesini dün gibi hatırlarken,gencecik, hayat dolu bir yığın körpe hayatları kısacık zamanlarda yitirdik bu yitişlerin son olmayacağını hissederek.Ölümlerin bu topraklarda ayrıştırıcı birer enstrüman olarak kullanıldığını her daim gördük ve çoğunluğumuz görmek fiilliyatından ziyade bu  enstrümanın kullanıcısı oldu nefret dediğimiz kültürün serpilip boy vermesinin en temel sebeplerine katkıda bulunarak.Oysa  bu toprakların ölümü birleştirici kılan bir kültüre sahip olduğunu dili, dini, cinsiyeti, ırkı ne olursa olsun herkes bilir. Yine herkes bilir ki; Ne Pınar Gültekin ne de bir sürü ama bir sürü ölen hemcinslerimiz toplumsal, ahlaki, siyasi,hukuksal, kültürel, eğitimsel güvensizlikleri kendine alan olarak görebilen erkekler tarafından katledilmiştir.Yeni dünya düzeninde özgürlük ve saygı arasındaki o ince ama önemli çizgiyi kavrayamadan yas sürecini bulandıran diğer katledişleri saymıyorum bile.

Oysa bu kadınlar öylece toprağa karışıp gitmedi.Her biri belkide bir başka kadının ölümünü engelleyerek, bir başka kadını uyandıracak, bir başkasını gör demeye zorlayarak ve hepimize birleşe birleşe güçlenmemiz gerektiği mesajını hatırlatarak ve hep hatırlanarak gitti.O vakit yapılması gereken çok daha güçlü işler var önümüzde.İşin hukuksal kısmı en önemli ayak mesela, iktidarın sopa gibi elinde tuttuğu ve birazda hadi oyalanın bununla dediği İstanbul Sözleşmesi gibi,yine kadını koruyan6284 nolu yasa gibi 2019-2020 Eğitim Öğretim yılında hayata geçirilmesi planlanan ve yine aynı hızla geri çekilen ETCEP projesi gibi.

Hedefler çok berrak, çok net.Mücadele alanları ve yolları da az çok belli.Asıl mevzu ve aşılması gereken asıl durum çok başka ve bir o kadarda basit oysa. Sevmek ve saygı göstermek. Bunu beceremeyen bir hemcinsimin yaptığı hiçbir hareketi gerçekçi bulmadığımı söyleyerek iğneyle çuvaldızı da denkleştirmede fayda görüyorum zira güçlenmek tek kanadımız.Her birimizin kendine özgü güçlü, kırılgan, gerçekçi, utangaç,duygusal, mantıklı, siyah, beyaz, gri, renkli, utangaç, haşarı, düz, dolambaçlı, bulanık, berrak, bin çeşit kanadı var kimi zaman göklere salınan, kimi zaman durup öylece bekleyen.Mevzu, bu kanatların şekli şemali değil elbet. Uçmaya programlanmış bu uzvun bir diğerinden belkide siyahın beyazından güç bularak sonsuz açılabilme yetisini gösterebilmesi.Ancak birbiriyle barışık ve birbirine koşulsuz güven duyabilen kanatlar aynı anda salınıp göğü renklere boğabilir.İşte tamda burdan başlayabiliriz, en yakınımızdan en uzağımıza ses olmanın yegane yolu bu olsa gerek.

Sonrası “Karanfil elden ele”…

 

 

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir