Nostalji aslında eskiye duyulan özlem hastalığıdır…
Bu hastalık bizim gibi 60’a merdiven dayayanlarda sık sık görülür.
Geçmişi tararken, birden 15’lerimde yaşadığım bir anı geldi aklıma.
Evimizin bulunduğu sokakta, hemen 30 metre kadar ilerimizde kavga kıyamet…
Aynı sokakta yıllardır komşuluk yapan iki aile bir yanlış anlamadan dolayı tekme tokat birbirlerine acımasızca vuruyordu.
Neyse ki, konu komşunun, çevik kuvveti kıskandıracak tarzda, ancak onların metodunu uygulamadan, -kimseyi yara-bere içerisinde bırakmadan, etkisiz hale getirerek- ayırmayı becerebildik.
Ortalık biraz sakinleşince bugüne kadar “Yurtta Sulh, Komşuda Sulh” özdeyişini kendisine ilke edinen ve birarada barış içerisinde yaşayan komşularımın böylesine kıyasıya kavga etmesinin sebebini “İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir.” özdeyişini unutarak “Ya Allah, Bismillah” diyerekten kendimce soruşturmaya karar verdim.
Olayın çıkışını öğrenince önce kısa bir şaşkınlık, arkasından gülmekten yerlere yattım dersem abartmış olmam.
Bizim kuşak bilir…
Eskiden komşuluklar arası , o an için kadınlar için hayati tehlike arz eden acil ihtiyaçlarını giderme kültürü vardı. Biz çocuklar da; elçiye zeval olmaz misali, bu işin elçisiydik. Çok hoş ve kıymetli bir kültürdü. Bizler için de hoş bir eğlenceydi.
Evlerde bir şey eksik olduğunda, aceliyet nedeniyle; ya yan komşudan, ya da karşı komşudan temin edilirdi; Emine teyze, annemin selamı var, varsa; bir bardak sıvı yağ, bir bardak çay, bir kaşık salça, bir baş sarımsak veya iki baş kuru soğan istedi, şeklindeydi.
Evde kuru soğan kalmadı diye akşama yemek yapmayan annemin babamdan, yağ yoktur diye akşama yemek yapmayan Emine teyzenin ve yine sarımsak ile domates salçası olmadığı için akşama yemek yapmayan Sultan teyzenin kocalarından dayak yedikleri hiç mi hiç aklımdan çıkmaz. “Hayati Tehlike” deyiverişim bundandır.
Bir nevi koca şiddetinden koruma adına geliştirilen kadınlar arası dayanışma da diyebiliriz buna.
Bir şey talep edildiğinde reddedildiğinde olacakları aşağı yukarı kestirebildikleri için, kesinlikle talep yerine getirilmeye çalışılırdı.
Neyse yine asıl kavganın nedenine geleyim.
Efendim, kavganın sebebi şuymuş:
Bizim sokakta yıllarca komşuluk yaptığımız Zehra teyzemizin 5. çocuğu olan Übeydullah var ya, Übeydullah!
Ulan Übeydullah! Allah canını almaya…
Hadi kuru soğanı, sarımsağı, bir fincan zeytin yağını, bir kaşık margarin yağını, bir bardak çayı, vs’ yi anladık da, ilk defa komşudan pantolon istendiğini senden duyduk; ilk prototip!
“Aaaa… Pantolon da istenir mi, abartmış biraz!” dediğinizi duyar gibiyim.
Efendim, bu devirde istenmez ama, o devirde istenirdi…
O devir ki; bizim çocukluğumuzun devri…
Efendim, bizim dönemlerden önce, babalarımız çocukken takunya ve entari ile okula giderlermiş. Bizim kuşak biraz daha şanslı ve maharetli terziler aracılığıyla pantolon ve takım elbiseye kavuştu.
Durun biraz! Takım elbise dediysek, yok öyle herkeste. Durumu çok iyi olanlara takım elbise; durumu biraz iyi olanlar da tek pantolon; belki bayramdan bayrama…
Übeydullah da ailesinin durumu iyi olmadığından, dört mevsim üzerinde ütüsüz, yamalı tek bir pantolona sahipti. Yıka yıka giy misali. Giyerken de, bir o kadar da mağrur, bir o kadar da onurlu duruşu vardı ki; saygı duyulurdu caddeyi boydan boya turlarken Übeydullah’ a…
Ama günün birinde Übeydullah komşusunun kızı Ayşe’ ye gönlünü kaptırmış. Şimdiki gibi aleni değil, gizlice ulaklar aracılığıyla namelerle duygularını Ayşe’ ye ulaştırmış bir şekilde. Aslında Ayşe’ nin de gönlü varmış bizim Übeydullah’a. Yine ulaklar aracılığıyla gizlice buluşmaya karar verirler. Ama Übeydullah’ ın giyecek ikinci bir fiyakalı pantolonu yok.
Unutmadan söyleyeyim: Kız arkadaşı Ayşe aynı sokakta bulunan komşu kızı.
Evin babası ve Ayşe’ nin olmadığı bir saatte fırsat, bu fırsat deyip, bizim Übeydullah, Ayşe’ nin annesinden: “Zeynep teyze, annemin selamı var. Borca, geri getirmek koşuluyla varsa pantolon istedi. ” teklifini Zeynep teyze kısa bir şaşkınlıktan sonra memur olan oğlunun fiyakalı pantolonunu veriyor ve Bizim Übeydullah sevinçten dört köşe yavuklusu ile buluşuyor.
Ancak, eve dönüşlerinde kızın babası ve abisine yakalanıyorlar. Baba ve oğlu, bizim Übeydullah’ ın üzerindeki pantolon da gözlerine ilişince işte o zaman kızılca kıyamet kopuyor.
Allah canını almaya Übeydullah!
Neyse ki; Übeydullah ve Ayşe evli. Kocaman kocaman çocukları ve torunları var.

Paylaş