Nükleere “ilacında zararı var” benzetmesi / SEDAT BAŞKAVAK YAZDI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Ziraat mühendisleri odası Mersin şubesi yeni yönetimi hafta içi basınla tanışma toplantısı düzenledi. Her yağmurda deniz seviyesinin altında kalan Kazanlı Adanalıoğlu, Bahşiş ve Kulak bölgesini basan sel suları için ihalesi yapılan pompaların hala takılmadığı için çiftçinin yaşadığı sorunlar,

İlin üretim haritasının çıkarılması ve planlama yapılması,

Üretim planlaması olmaması nedeniyle ova bölgelere dikilen meyve bahçeleri nedeniyle buğday vb ürünlerin üretimin azalması, samanında azalmasına böylece de saman ithalatına sebep olduğu,

Çiftçinin görevinin pazarlamacılık değil üretmek olduğu planlı üretimin pazarlama sorunlarını azaltacağı ve Birlik ve kooperatiflerin yeniden güçlendirilmesi ile de ülke tarımının ilerleyeceği gibi pekçok konu konuşuldu.

Buraya kadar mevcut tabloyu değiştirme ve uygulanan politikaların yanlışlığı konuşulurken konu enerji ve maden politikalarının tarıma olumsuz etkilerine ilişkin sorumuza gelince bütün sözler unutuldu ve “büyük ülke olmak için” diye başlayan cümleler kurulmaya başlandı.

Nükleer ve termik santraller ile buna bağlı işletme ve taş ocaklarının tarım alanlarını yok ettiği ve tarımsal üretimi olumsuz etkilediği bu konuda Ziraat Mühendisleri Odası olarak neler yaptıklarını sorduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “mutfak tüpüde patlıyor” cümlesine benzer “ilaç kullanmanın da zararları var ama kullanıyoruz” , “her şeyin bir riski var ne yapalım”, “büyük ülke olmanın gerekleri var, bizim birliğimiz yok birlik olsak çok daha büyük bir ülke olacağız” gibi cümlelerle cevap aldık. Enerjide bağımlılığın sona ermesi için daha çok enerji üretmeliyiz derken bir bakanın “ona karşı, buna karşı ne yani elektrik üretmelim mi” sözlerini de örnek vererek konuya nasıl baktığını ortaya koymuş oldu.

Anlaşılan o ki; Mersin ZMO şubesi tarıma ilişkin konularda alandan bilgi birikimine sahipken İskenderun bölgesinden Antalya Kemalpaşa’ya kadar uygulamaya sokulan enerji politikalarından yeterince haberi olmamış. Benimde konuşmacı olarak katıldığım ve TMMOB tarafından Adana’da 11.si düzenlenen Enerji Sempozyumu ve EMO’nun 2013 ve 2016’da yayınladığı Nükleer santral raporunda açıkça Nükleer santrallere karşı çıkılıyor. Diğer enerji yatırımlarında ise doğal yaşamın ve tarımın gözetilmesinin yanı sıra ne kadar elektrik ürettiğimiz ve ne kadar tükettiğimiz konuları konuşulmuş ve elektrik açığımız olmadığı belirtilmiştir.

Bu konularda ZMO’nun düzenleyeceği bir söyleşide hem izlenimlerimi hemde bilgilerimi paylaşabileceğimi belirtmekle beraber birincisi; ithal kömürle, ithal doğalgazdan yaklaşık 80 bin MW elektrik üretiyoruz. 50 bin MW tüketiyoruz, yani açığımız değil fazlamız var.

İkincisi; başta Almanya olmak üzere pek çok ülke Nükleer santral yapımını durdurdu ve işletmede olanları da zaman içinde kapatmayı kararlaştırdı. 2018’in ilk ayında 21 kuruştan evde tükettiğimiz elektriği, çoğunluk hissesi ve işletme hakkı Rusların olan Akkuyu Nükleer santralinden Türkiye olarak 0.153 dolar yani 57 kuruştan almayı taahhüt ediyoruz, doların her artışıyla daha pahalıya elektrik tüketeceğiz.

Üçüncüsü; su gözü termik santralinin bacasından çıkan partiküllerin yüzlerce km ötede tarım alanlarında bulunduğu göz önüne alındığında, İskenderun körfezinden Anamur’a kadar olan bölgede planlanan onlarca termik santralin tarım alanları ve çevrede yaratacağı kirlilik ve tahribat nedeniyle üretim verimsizleşecek, köylü tarımdan kopacak ve yine tarım ürünlerinde artan ithalata bağlı olarak gıda bağımlılığı oluşacaktır.

Konuya birde bu taraftan baksak ta; büyük ülke olma iddiasıyla başka ülkelerin çöplüğü olmamak için birlik olsak ve başta atarım alanları olmak üzere doğanın talanı ve tahribatına karşı çıksak. Yaşayabilecek bir ülke ve dünya için ihtiyacına göre ve doğayla uyumlu üretimi savunsak.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir