On dört yıl

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

On dört yıldır dini dillerinden düşürmeyen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Lafı uzatmadan hemen söyleyelim; öteden beri olduğu gibi bu iktidar da, dini siyasete alet etmiş, İktidarda kalabilmek için dini tepe tepe  kullanmıştır. Bu durum, toplumun ahlak değerlerinin içini boşalttı.  Çok değer verdiklerini söyledikleri, adına bakanlık kurdukları “güçlü aile” yapısı bozuldu, çöktü. Boşanmalar rekor kırdı, zirve yaptı. Zina suç olmaktan çıktı gibi bir ortam var. Kadın ve çocuk tecavüzleri ve ölümleri arttı. Doğrunun karşısında yalan değer kazandı. Uyuşturucu kullanma yaşı ilkokul çocuklarına kadar düştü. Ülkeyi cemaat ya da cemaatler yönetmeye başladı. Örneğin, İçişleri bakanı “81 ilden 74’nü cemaat valilerinin yönettiğini” söylüyor, koskoca bakanın yalan söyleyecek hali yok. Bu da yetmiyormuş gibi cemaat darbe yoluyla iktidarın tamamını almaya yeltendi, vatandaş uyanık davrandı da, mevcut iktidarı korudu, yoksa memleketi belleyeceklerdi.
Hep demokrasiden söz ettiler fakat demokrasinin ne olduğunu söylemediler. Ayrıca bir demokrasi var mıydı, yoksa iktidarı korumak mı demokrasiydi?  Öyle anlaşılıyor ki, bunun yanıtını vatandaş çok sonraları öğreneceğe benziyor.
12 mayıs 2011 tarihinde Anayasa Mahkemesi; yabancılara, taşınmaz malların satışının önündeki engeli kaldırdı. Bunun üzerine yabancılara, ülkenin çeşitli yerlerinde;  araziler, evler, binalar, fabrikalar, HES’ler, barajlar, madenler, bankalar vb.leri satıldı. 150 civarında kamuya ait olan fabrikalar, yollar, dereler, köprüler ve çeşitli iş alanları özelleştirildi. Devrimciler, demokratlar, aydınlar bu gidişata karşı çıkınca “vatan haini” dediler. “Vatanın bir tek çakıl taşını vermeyiz, ya sev ya terk et” diyenler, sözüm ona milliyetçilerimiz hiç seslerini çıkarmadılar. Şimdi olan şudur; Zenginler daha zengin, yoksullar daha da yoksul olmuşlardır. Cevizin içini zenginler yemekte kabuğu da yoksullara kalmaktadır.

Parası olanlar askere gitmemekte, yoksullar askere gitmektedir.
Yine bu, on dört yıl içerisinde; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, 2002-2014 yılları arasında, başhekim onaylı “iş göremez” raporlu Kişi sayısı 15 milyon 519 bin 496’ dır. 2015 ve 2016 yıllarını da buna eklersek bu rakam çok daha yüksek olacaktır. Neredeyse Ülke nüfusunun beşte biri olan bu rakam size ne anlatmaktadır?
İstatistikleri SGK tarafından tutulan ve Dağ Medya Proje verilerine göre; 2002-2014 yılları arasında, iş kazalarında ve meslek hastalıklarından ölen işçi sayısı: 14 bin 718’dir Bu rakama kayıt dışı vakalar dahil değildir. Ayrıca 2015 ve 2016 veriler eklenmemiştir. Peki, bunu nasıl yorumluyorsunuz?
İçte savaş devam etmekte, barış yolları aranmamakta, dışta komşularımızla aramız gerektiği gibi değil. Yıllardır en iyi komşumuz olan Suriye ile kanlı- bıçaklıyız. Çözümsüzlüğün içindeyiz.
En kötü manzaralardan biri de; Yazarlar, çizerler. Gazeteciler ve  sanatçıların tutuklanmasıdır. Bu olay da çağın ayıbıdır. Her karanlık dönem büyük sanat eserlerinin çıkmasına neden olmuştur. Önümüzde ki günler buna gebedir. On dört yılın sonunda gele gele bir de ”OHAL” gelmiştir. OHAL’de “başka bir dünya mümkündür” demenin tam zamanıdır.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir