ÖNCE İNSAN VE DEMOKRAT OLMAK GEREK

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Henüz ilkokula yeni başlama çağındaydık.

Kalabalık aile meclislerinde, misafir ağırlamalarında sürekli şu sualle sık sık karşılaşırdık:  “Büyüyünce ne olacaksın?”

Cevabımız basitti: “Büyünce ben doktor, mühendis, avukat, hakim, savcı olacağım”
Annemin, babamın sürekli tekrarlanan  “benim oğlum büyücek…  doktor, mühendis, hakim, savcı olacak!” telkinleri kulaklarınızda Demokles’in kılıcı gibi sallanırken, “ben bir şey olmak istemiyorum, önce insan olmak istiyorum!” diye cevap verme şansınız zaten hiç yoktu. Bu yüzden, sıklıkla karşılaştığımız bu türden absürt sorulara, büyüklerimizi misafirler önünde mahcubiyetten kurtarmak için, ( misafirler gittikten sonra anne, babanın hışmına uğrama merasimini de var işin içinde) hep “büyünce doktor ve mühendis olacağım.” şeklinde cevap vermek zorunda kalırdık. Bir de, anne ve babanın bizler için kurdukları gelecek hayallerini sağlama almak için kendimce de bir yol da bulmuştum. Her yıl düzenli olarak dini vecibelerini yerine getirmek için hacca giden akrabalarımızın içmemiz için getirdikleri (Her aileye ve kişiye o zamanlar zemzem suyu, seccade, beyaz takke,  99’ luk tespih hediye getirirlerdi) kutsal zemzem suyunu içmeden,  öncelikle içimizden üç dilekte bulunma hakkımızın bulunduğu hususunda uyarırlardı. Bende, bana uzatılan zemsem suyu dolu bardağı her seferinde içmeden önce üç dilek diliyordum,  anne-babanın dileği yerine gelsin diye: “Allah’ ım ben doktor olmak istiyorum, Allah’ ım ben doktor olmak istiyorum, Allah’ım ben doktor olmak istiyorum!”…  Ta, ortaokulu bitirene kadar sürdü bu ritüel.

Sonunda ne mi oldum?  Ola ola ancak Adliye’ de, zar zor Zabıt Katibi oldum.

Neyse, gelelim Türkiye gerçekliğine.

Türkiye coğrafyası kökleri ve gelenekleri bakımından Ortadoğu coğrafyasından bağımsız değildir. Bugün Ortadoğu’ da yaşananların biraz düşük profilini yaşıyoruz yaşadığımız olayla baktığımızda.

Son 17 yılda 17 Milli Eğitim Bakanı değiştirmekte kendi rekorunu egale eden bir başka ülke var mı bilmiyorum? Her Bakan atanışında “Eğitim Seferberliği” adı altında “Uzaya uçacağımızı” muştuluyorlar, muştulamasına da, geldiğimiz durum ortada.

Sayısı yüzü geçen Üniversiteler, binlerce lise vs. gibi okullara rağmen geldiğimiz bir duruma bakın hele. Kadını kendi çocuğunun önünde hunharca katleden mi?, Birbirini yok etmeye yeminli insan toplulukları mı?.. Adaleti, yasaları hiçe sayan siyasetçileri mi? Bunlarda yetmezmiş gibi kendiyle birlikte doğayı, çevreyi katletmeye yeminli birer “yemini mali müşavir” gibi güzel yurdumdan insan manzaraları!

Say say bitmez. Bol kepçe neymiş, kevgir kevgir…  Ne ararsanız bolca mevcut bizim coğrafyada, sıralamakla bitmez…

Kadına/çocuğa cinsel taciz ve tecavüz, doğa talanı, yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, çarpık kentleşme, uyuşturucu müptelası olmuş, bilimden ve sanattan koparılmış, doğayı talan eden, sandık demokrasisini, hukuku, adaleti, yasaları hiçe sayan, emeği sömüren, “sol” argümanları kullanarak, bu söylemler üzerinden iktidara gelen, daha sonra din ve etnik milliyetçilik söylemleri üzerinden insanları kutuplaştırarak, ayrıştırarak, çatışmacı dili kullanarak uzun süre iktidarda kalmaya çalışan, demokratik yaşamı katleden, hoşgörüden, sevgiden, bir arada yaşama kültüründen gittikçe uzaklaştırılan bir Türkiye toplumu gerçeği…

Bugün yaşadığımız sosyal, ekonomik ve siyasal bütün kötü olayları tedavi etmesi gerekenler, bilinçli çıkarıldıkları TV ekranlarından, bulundukları köşelerden kalemleri ile güya devletin bekası adına bu yaşananlara meşruiyet kazandırmaya çabası içindeler. Ayrıca, barışın yerine savaşı,  çatışmasızlığın yerine çatışmayı, yaşamın yerine ölmeyi/öldürmeyi kutsuyor, halkın seçme iradesine “cahilce” hakaret etmekte de bir beis görmüyorlar.

Kadınlı-erkekli fark etmiyor. Devletin bekası adına; seçme ve seçilme hakkına darbe vurulmasına, diğer her türlü hukuksuzluğu, adaletsizliği, doğa katliamını, doğa talanını savunanlar, bunlara meşru kılıfı hazırlayanlar, İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere diğer üniversitelerinden mezun olmuş akademik unvanlı stratejistlerdir ne yazık ki. Bir de “duayen” lakaplı satılık kalemler!

Demek neymiş?

Hangi akademik okulu bitirirseniz bitirin, hangi unvanı alırsanız alın, hangi mesleği seçerseniz seçin…  Her şeyden önce İnsan olmak, demokrat olmak gerekiyormuş.

İnsan kalmanın, toplumsal barışı tesis etmenin, demokratik hayatı inşa etmenin sırrı buradadır bence.

1 Eylül Dünya Barış Gününüz ve Yeni Adli Yılınızı Kutlu olsun!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir