Hep derim: Sorgulanmayan bir hayat yaşanmaya değmez, sorgulanmayan bir sistem ise sizi iyi yaşamdan men eder! Sorgulamayan bir toplum, sorgulanmayan bir sistem içerisinde freni patlamış baş aşağı giden araba gibidir, bilinmeyen bir meçhule gider.
Sistemin yarım bıraktığı yerden, bu kez adına korona virüs denilen; ideolojiler, sistemler ve siyaset üstü bir bela, bu işi tamamlayacak gibi…
Önceden zaten yarı felçli olan toplumsal yaşantımız, bu kez korona denilen virüs belası yüzünden tamamen felçli, yatalak bir sürece evirilecek!
Bunu söylemek için, kâhin olmaya da gerek yoktur.Yani; Kral Çıplak!
Adına korona denilen, gözle görülmez, elle tutulmaz; ancak, biz Homo Sapıensleri de “sınıf farkı gözetmeden” kendine getiren, sirkeleyen virüs, toplumsal hayatımıza müdahale edip, yaşantımızın içine henüz etmemişken, son 20 yılda yaşadığımız siyasal ve ekonomik baskıların bir kaçının kronolojik sıralamasını hatırlatmadan geçmeyeyim.
Mesela, muhalif sahada siyaset yapan kurum/partilerin genel başkanları, vekilleri, yöneticilerin ile basın mensupları, gazetecilerin, öğrencilerin halı hazır gözaltında ya da hükümlü/tutuklu olarak cezaevlerinde olmaları…
Mesela, Grup Yorum üyeleri ile diğer muhalif sanat/çılar üzerindeki baskılar, tutuklamamlar…
Bilim insanlarına, barış isteyen akademisyenlere karşı yürütülen insafsızca hedef göstermeler…
Başta Selda Gölü olmak üzere ülkenin diğer tüm güzelliklerinin, doğal kaynaklarının rant uğruna talana açılması projeleri…
Mesela, basın ve sosyal medya üzerinde gittikçe yoğunlaşan baskıcı sansür yasaları…
Mesela, hukukumuzun geldiği durum, kadın cinayetleri, çocuk istismarları…
Mesela, seçmenin özgür iradesiyle seçilmişlerin yerine, hiçte adil ve demokratik olmayan kayyım sistemiyle kayyım atamaları..
Muhalif yapıların kendi çalışma sahası içindeki faaliyetlerine engel olunması…
Çatışmalı süreç, mülteci sorunları…
Evet!
Maalesef bunlar gözümüzün önünde cereyan eden içimizi acıtan toplumsal olaylar silsilesinden bir kaçı.
Hep derim: Sorgulanmayan bir hayat yaşanmaya değmez; sorgulanmayan bir sistem ise sizi iyi yaşamdan men eder! Sorgulamayan bir toplum, sorgulanmayan bir sistem içerisinde freni patlamış baş aşağı giden araba gibidir, bilinmeyen bir meçhule gider.
Yaşadıklarımız ile ilgili son iki-üç ayımıza baktığımda, Türkiye toplumun duyarlı kesimi de asıl kendi gündeminden tamamen koptu gibi…
Merkezi siyaset arenasında da durum bundan farklı değil.
Siyasal iktidar, elinde tuttuğu iktidar olmanın gücüyle iktidarını sürdürme çabasında.
Ana muhalefet ve diğer muhtelif muhalif partiler ise; topluma öncülük yapacak, çözüm odaklı politikalar üretememekten aciz durumda. Hepsi “zevahiri kurtarma” derdinler.
Göreceli olarak yaptıkları tek şey: tüm anti demokratik uygulamalara, hukuksuzluğu karşı “lafla” cevap olma yön ve yöntemi!
Geçmiş pratik bize gösterdi ki; Lafla Peynir Gemisi yürümüyor!
Sistemden canı yanan halkın bir bölümü ”Kral Çıplak!” diye avazı çıktığı kadar bağırıyor, kalan diğer kısmı ise; “Bana da çıkabilir” umuduyla demokratik/toplumsal mücadelenin dışında, dönen kirli çarkın içinde kalmayı tercih ediyor.
İki parçalı toplumsal yapı da kapitalizm ve onun yürütücüleri, ortaya çıkan bu durumu kendi lehlerine avantajlı hale getirmeye çalışacaklardır. Otokratik ve bürokratik yöntemle yönetilen ve son süreçte kendi küresel siyasi, ekonomik krizini yaşayan kapitalist ülkeler için Corona belası adata “Allah’ ın bir lütfu” gibi imdatlarına yetişti.
Hiç merak buyurmayın… Olan yine bizlere olacak!
Kapitalist sistem ne yapar ne eder, kendini bu süreçten yenileyerek ve güçlenerek çıkartır. Bu krizin ağır faturasını bizlere kesecek, faturayı da bizlere posta tebligat yöntemiyle gönderecektir; hem de ödemeli olarak!
Son söz olarak: Koyun can derdinde, kasap et derdinde…
Şu coronalı günlerden geçtiğimiz zaman diliminde, toplum olarak sağlık emekçilerine, bilim insanlarına ve pozitif bilime kulak kabartmamız gerekirken, milli ve dini vecibelerin ısrarla yerine getirilmesi konusunda iki cepheli bir cebelleşmeye tanıklık ediyoruz.
Aksilik olacak ya!..
Bu yıl milli ve dini günler/etkinlikler/ritüeller ya aynı güne, ya da arife günüyle çakışıyor.
Koşullar el verse, her iki kesim açısından kutlamalarda ısrar edilirse, ortalık şenlik alanına döneceğe benziyor.
Dini ve milli vecibeler sonra da yerine getirilir…
Esas olan toplum sağlığıdır ve bütün değerlerimizden kıymetlidir.
Bu nedenle zorunlu olmadıkça #EvdeKalTürkiye!# diyorum.
NOT: İnfaz düzenlemesine ilişkin yasa hakkında ki
düşüncelerim saklıdır. Bunu bir sonraki yazıya saklıyorum.