Bu haftaki yazımın konusu başkaydı aslında… Ama ABD ve işbirlikçisi ülkelerin, emperyal güdümlü ölüm başlıklı füzelerini Ortadoğu halklarının üzerlerine yağdırması, beni Ortadoğu konusuna yöneltti.
Elbette ki, ana akım medyada bu kadar Ortadoğu uzmanı ve Stratejist(!) varken bana laf düşmez ama en azından ben bu stratejistlerden(!) daha doğruyu söyleyeceğim konusunda bana güvenebilirsiniz.
Aslında ta başından beri Ortadoğu’da ki gelişmeleri sıcağı sıcağına çeşitli doğru kanallardan ve izliyor, takip etmeye çalışıyoruz.
Ortadoğu ile ilgili en doğru haber-analizler konusunda güvenebileceğimiz bağımsız, cesur kalemler; Fehim Taştekin, Fehim Işık, Hüsnü Mahalli, Musa Özuğurlu ve diğerleridir. Tabi ki de, bunun yanı sıra dış basından usta ve bağımsız gözle olayları, gelişmeleri kamuoyuyla paylaşan yabancı farklı kalemler de var.
Ortadoğu’ da bugün yaşadıklarımız aslında geçmişten günümüze kartopu misali yuvarlana yuvarlana bugünkü kuşakların kucağına bırakılmış bir ölümcül mayındır. Bunların baş mimarları da, Rusya’nın onayı ile 9-16 Mayıs 1916 tarihlerinde mektup teatisiyle İngiltere-Fransa arasında sağlanan anlaşma ile Mezopotamya’nın, Anadolu ve Ortadoğu topraklarının paylaşımını şişli escort içeren gizli Sykes-Picot anlaşması.
O dönem yapılan bu gizli anlaşmanın sonuçları bugün yaşadıklarımızın baş müsebbibidir.
Uzun dönem Osmanlı topraklarının önemli sancaklarını oluşturan ve farklı ulusların bir arada yaşadığı topraklar, I. Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında çözüm buradaki halklara bırakılmadı. O gün Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmiş olsaydı, halkların mutabakatı ile şekillenmiş bir Ortadoğu yaratılsaydı, belki bugün birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş farklı, emperyalist dış müdahalelere kapalı, demokratik bir Ortadoğu ile karşı karşıya kalırdık.
Aslında, çok zengin ve yüksek rezervli enerji yataklarına sahip Ortadoğu, herkesin iştahını kabartan çok önemli bir petrol savaş hattıdır. Adeta başta ABD ve Rusya olmak üzere emperyalist ülkelerin üzerinde cirit attığı bir tahterevalli konumundadır.
Etnik ve mezhepsel iç çatışmalardan bitap düşmüş Ortadoğu halklarının kaderi, Emperyalist ülkelerin denetimindeki selefi ve cihatçı örgütlerin insafına bırakılmış. Bugün Ortadoğu halklarının büyük bir bölümü, kurtuluşun büyük bir yanılgıyla bu örgütler eliyle geleceğini düşünmekte. Oysaki geçmişten günümüze, sürekli adları değiş(tiril)erek ve palazlandırılarak Ortadoğu sahasına sürülen bu tür cihatçı ve selefi örgütlenmelerin halkların kurtuluşu olamayacakları çok aşikardır.
Alman bir atasözü der ki: “Savaşlar, barışın sağladığını yıkıp gider.”
Ortadoğu’da sürekli gözyaşı, ölüm, acı ve de endişe kol geziyor. İçinde yaşayan halklar ise yorgun, bezgin, huzursuz ve gelecekten umutsuz! Evet, savaşlar barışın sağladığını yıkıp, yok ediyor.
Bu nedenle Ortadoğu’ da yeni bir sinerji yaratılmalı. Derhal buradaki renkleri görmeli ve halklar olarak daltonizmden derhal kurtulmalı!
Tek kurtuluş yolu halkların ortak mücadelesinden ve birliğinden geçiyor.
Çok kimlikli ve çok renkli bu coğrafyanın makus talihini yenmesinin başka yolu yoktur!
Onun için halklar arası demokratik bir yaşamı kurmak için, bütün kimliklerin mutabakatı ile barış içerisinde alabildiğine demokratik yeni bir Ortadoğu projesi oluşturmalı ve bunun üzerinde acilen kafa yorulmalı!
Bana göre demokratik tek çıkış yol bu!..