“…Savaşma seviş benle/Hayata karış benle/İyi günde kötü günde/Olmaya çalış benle”
Asırladır, sevişmek yerine savaşan bir dünya ile karşı karşıyayız.
Her savaş ve çatışmanın, toplum ve doğa üzerinde yarattığı ağır tahribat, dramatik-sosyolojik travmalara; bu durum da ister istemez şiirlere, şarkılara ve romanlara konu olmuştur.
Bu nedenle savaş ve barış sözcüklerinin oluşturduğu şarkıları, türküleri, ağıtları, şiirleri bolca dinlemiş, bu konuda farklı bakış açılarla yazılan roman ve öyküleri mutlaka okumuşuzdur.
Bilinen tek savaş gerçeği: insanlığın savaşlardan, çatışmalardan sonra insanlığın ve doğanın payına düşen; ölüm, göç, tehcir, soykırım, zulüm, talan, yağma, tecavüz ve düşmanlık!
Tarihçilerin dip notlarından; insanlık var olduğundan beri birbirini yeme, birbirini yok etme adına sürekli çatışma, savaş, teyakkuz halindedir.
Dünyada ilk savaş ne zaman yapıldı?
Kaç milyon insan öldü?
Kaç metre hektar doğal alan talan ve tahrip edildi?
Kaç kadın ve çocuk taciz ve tecavüze uğradı?
Kaç çiçek, kaç böcek yok edildi; kaç deniz, kaç ırmak kirletildi?
Bilinmiyor…
Tarihçilerin sözlü ve yazılı kaynaklarında da bu konuda çok somut veri yok.
Dünyadaki ilk savasın Eski Mısır’ da Nil Nehri üzerinde 117. Mezarlık diye bilinen bir bölgede meydana geldiği rivayet edilir.
Bu konu tarihçiler ile Antropologlar arasında, günümüzde de süre gelen en önemli tartışmadır…
Ve tarihçilere düşen ise; savaşların ve çatışmaların, ölümün, dramatik kronolojik sıralamasıdır.
Hatırladığım kadarıyla, bir kaynaktan okumuştum.
Ne kadar somut bir bilgi bilemem, rivayete göre; Dünya kuruldu kurulalı, topu topu 185 gün savaşmamış.
Bu da bize, barışın, savaştan ne kadar zor olduğunu tezini doğrulamaktadır.
Halen de günümüzde ülkemiz, bölgemiz ve de dünyanın değişik kıtalarında savaş ve çatışmalar halen tüm hızıyla sürmektedir.
Savaşmanın barışmaktan kolay olduğu dünyamızda insanlık birbirini öğütmeye, tüketmeye devam ediyor.
Ölüm bile yoruldu savaşmaktan ama insanlık yorulmadı!
Yıkımın, ölümün, trajedinin totalde diğer adı: savaştır!
Savaşı görmeyen kafalar, barışın değerini, kıymetini kolay kolay anlayamazlar.
Yaşar Kemal’in ‘Bir Ada Hikayesi’ dörtlemesi romanın kahramanlarından Lena’nın dediği gibi; “Savaşı icat eden görmesin cennet!”
Savaşların galibi-mağlubu olmaz… Tıpkı; MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus Roma’ya saldırması ile başlayan savaşın sonunda elde ettiği Pirus zaferi gibi!…
Elbette her insan ölmeye/öldürmeye, savaşmaya göre programlanmış olarak dünyaya gözlerini açmaz!
Onu savaşmaya, öldürmeye/öldürmeye iten politik, ekonomik, sosyolojik, ideolojik, emperyal nedenlerine girmeyeceğim; bir başka konu yazısı olsun.
Savaşların ve çatışmadığı bir dünya hepimizin ortak özlemi olmalı!
Bunun için: Savaşlara karşı barışı, ölümlere karşı yaşamı savunmak bir insanlık görevidir.
Bütün yaşayan halklar olarak; bir elimizde Zeytin Dalı, diğer elimizde bembeyaz kanatlarıyla barışa kanat çırpan güvercinlerle inatla barışı haykıralım.