Pandemi gittikçe ağırlaşıyor…
Ve maalesef seri bir şekilde de can almaya devam ediyor.
Bizimkiler “Corona Duası” na çıka dursun, Dünya nefesini tutmuş, bilim insanlarından gelecek müjdeli haberi dört gözle bekliyor.
Bizim mahalle de ise, Çin aşısı ülkenin tek gündemi olmuş, özellikle havuz medyası üzerinden, Çin Aşısı üzerine güzellemeler yapılıyor.
Dünyanın diğer ülkelerinin rağbet etmediği Sinovac isimli Çin aşına Ankara’ nın ısrarlı olmasının temel sebebi, aşının güvensizliği ve ucuzluğu felan değil, CİA’ yi özellikle okunuşu gibi değil, ısrarla yazıldığı gibi “ CİA” diyerek anti Amerikancılığı ispatlamaya çalışan, eski “üç dünyacı”, yeni “Avrasyacı” Doğu Perinçek’ in ısrarı olduğu konusunda ciddi bilgiler dolaşıyor ortalıkta.
“İlla da ben Çin aşısı isterim” diye tutturmuş.
Ben, başkasının yalancısıyım.
Neyse…
Pandemi günlerinde, benim gibi zorunlu olarak evde kaldıysanız size şunları önerebilirim:
Bu çözüm üretmeyen, kısır döngü tartışmalardan bir an önce kendisi kurtarın derim.
Müzik, şiir, kitap ve ünlü ressamların doğa ve nü çizimlerinin ve de insan potrelerinin olduğu resim ve fotoğraf galerilerine bakarak, bir nebze de olsa, insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkisini hissedebiliyorsunuz.
Sakın, sinema filmlerini de ihmal etmeyin derim.
Sinema filmi diyorsam özellikle yabancı filmleri izlemenizi öneririm. Özellikle yerli filmlerden uzak durun derim. Sebebine gelince: Zorlamayla yerli ve milli mizah ve drama filmleri yapmaya çalışıyorlar ama, konusuyla tam bir felaket ve hayal kırıklığı!
Tabi ki bazı filmleri tenzih ediyorum, haksızlık olmasın. Mesela, Demet Akbağ, Şener Şen, Haluk Bilginer, Ata Demirer, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Beren Saat, Nugül Yeşilçay gibi yıldızların olduğu filmleri hiç tereddüt etmeden izlerim.
Netflıx aboneliğim olduğu için bu şansı iyi kullanıyorum.
Yaklaşık iki hafta kadar önce, Netflıks’de, akşam üzeri izleyeceğimiz film için sörf yaparken birden yöneticiliğini Ezel Akay’ ın, başrollerini Demet Akbağ ve Haluk Bilginer’ in paylaştığı “9 KERE LEYLA” filmi gözüme çarptı. Bendeki sevinci görmeliydiniz. Hemen filmi izleme pozisyona girdik, telefonlarımızı uçak moduna aldık, heyecanla filmi izlemeye başladık. Haliyle yönetmenine ve filimin oyuncu kadrosuna baktığınızda “işte! Sonuna kadar zevkle seyir edeceğimiz bir yerli ve milli sinema film” diye seviniyorsunuz haliyle..
İlk 45 geçiyor, ikinci yarısı toparlanır diye bekliyorsunuz, başkasını bilmeyiz ama film, benim ve eşim açısından tam bir fiyasko! Demet Akbağ, Haluk Bilginer ve Ezel Akay’ a olan saygımızdan dolayı, ayıp olmasın diye, yarıda bırakmamız gereken filmi zorlaya zorlaya sonuna kadar izledik.
****
İLGA NEDİR? SELAHATTİN DEMİRTAŞ, OSMAN KAVALA KARARLARI VE MİTHAT PAŞA
Bir şeyi ortadan kaldırmaya İlga denir. Özellikle sık sık değiştirildiğinden, TCK’ nu, vs. kanunlarda sık sık karşılaşırız.
AHİM’ in ve Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu Selahattin Demirtaş, Can Dündar, Ahmet Altan, Osman Kavala ve benzeri diğer siyasiler hakkında kararlara karşı iktidarın direnç göstermesi, bir bakıma hukuki dilde buna İLGA denir. “Yok hükmünde saymak” denir.
Bugün T24’ te Mehmet Y. Yılmaz köşesine taşımış . Bende bu öyküyü, Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler‘in son makalesinde okudum.
Bundan 144 yıl kadar önce sürgüne gönderilen Mithat Paşa ile ilgili bir olayı şöyle aktarıyor yazısında:
“Paşa’yı Brindisi Limanı’na götürmekle görevli Bahri Süleyman Bey’in 9 Şubat 1877 tarihli raporunda yazdığına göre, Mithat Paşa, açık denizde “yazık! Konstitüsyon (Anayasa) bitti, bu millet terakki edemeyecek! (gelişemeyecek) ” demiş.
Prof. Dr. Gözler yazının sonunu şöyle bağlamış:
“Galiba Mithat Paşa’nın ahı tuttu. Mithat Paşa’nın “Yazık! Konstitüsyon bitti, bu millet terakki edemeyecek!” demesinin üzerinden 144 yıl geçtiği hâlde geldiğimiz yer aynı: Ülkede ne konstitüsyon, ne de terakki var!”
Bende yazımın sonunu şöyle bağlıyorum:
Evet, yaşadığımız bütün olaylara baktığımızda, şimdi tamamen, Ülkede ne konstitüsyon, ne de terakki var!”
Mithat Paşa tam 144 yıl kadar önce bugünün Türkiye’ sini görmüş!
Özellikle son 18 yıl; ömrümüzden, yarı demokrasimizden, yaşamımızdan, geleceğimizden çok şey çaldı, çok.