Zamanın çiçek açmasıdır.
Însanın canlı ve cansız bir şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel duygu sevme duygusudur.
Însanlar sevmeli birbirini. Her işin başı sevgi.sevgi gibisi yok. Günlük yaşamda sevginin yoğun dillendirilmesi bir sevgi susuzluğunu dile getirmektedir.
Sevgi konusu düşünsel ve felsefi olarak farklı ifadeleri görmek mümkündür.
içgüdüsel sevgi (Annenin çocuğuna olan sevgisi) Aşırı kör sevgi (Aşk) karşılıklı doğal ilişkiler içinde oluşmuş bilinçli bir sevgiyle,böyle bir sevginin, içeriğini, nedenlerini, koşullarını anlamaya çalışarak irdelemek en doğru yol.
Farklı cinsler arasında duyulan aşk.gerek anne duygusallığı,içlerinde taşıdığı yoğun sevgi öğeleri taşır görünsede bilinçsel körleşmeyide taşıdığı söylenir.
Çok aşık biri kendisine yüz vermeyen sevgilisini öldürebiliyor.
Gerçekten seven öldürebilir mi?
Para vermediği için oğlu tarafından bıçaklanmış bir anne, “oğluma bir şey yapmayın .affettim onu” diye bağırıyor.
Peki gerçek sağlıklı sevgi ne olmalı?
insanı yüksek özverilere götüren ilgi duygusu, derin dostluk ve sevecenlik duygusu. Duyulan bağlılık duygusu.
Sevgiyi özetlersek, bir yaşantı, somut bir yaşamsal süreç olarak deği de, soyut bir kavram olarak gören bu tanımlamalara göre sevgi bir kişiye yada bir şeye karşı duyulan, ilgi bağlılık, içtenlik yakınlık duygusu, derin sevecenlik; o kişinin ya da şeyin iyliğini isteme.ona içten bağlanmadır.
20 yüzyılın ünlü ruh bilimcisi Freud sevgiyi ilk amacından saptırılmış cinselliktir, cinselliğin yüceltilmiş değişime uğramış biçimi olarak ifade eder. Sevgi dediğimiz şeyin çekirdeği ozanların dile getirdiği Aşk olgusudur. Ve son sınırı cinsel birleşmedir. Bütün sevgi türlerini bundan ayırmıyoruz. Örnek; kişinin kendisine olan sevgisi, ana baba ve çocuklara olan sevgi, dostluk, genel anlamda insan sevgisi, dahası doğa sevgisi, hayvan sevgisi, somut nesnelere soyut düşüncelere bağlılık.
Freud’e göre evreni yaşamı sevmenin gücü görüyor. içgüdü ve biyolojik etkiyi etkili kabül etmiş. Soyut kavramlar çevresinde çok durmuştur.
Bireyin tarihsel toplumsal niteliğini hesaba katmamaktadır.İdealizmin kalıp ve özneliği içindedir.
Sartre’ye göre sevgi “Varoluşçu” temayı roman, öykü, oyunlarında işlemiş.
”Başkası” dediğimiz kimdir? Nasıl bir şeydir?
Benim dışımdaki dünya varlıkları arasında bilinç yetisine sahip, ilk bakışta masa gibi, taş gibi bir şey. Ben ona bakarken kendi içine sıkışmış, kapalı, kendine karanlık bilinçten yoksun bir ”şey” yapıyorum onda. Gerçek varoluşta eriyor. Balkonda geçenleri ben seyir ederken. Başka birinin seyrederken geçmesi gibi.
Kendisine bakanı taşa çeviren Medüz gibi beni bir nesneye çeviriyor.
Bir bakıştır diyor.
Bir anda benim varlığımı durduran, donduran kemikleştiren bir bakıştır. “Bir anlam verir yaşamıma” diyor Sartre, bunu olanaklarımla yabancılaştırılması olarak yaşarım.
Yine bilinç çatışması olarak da kabul eder. Bir başkasının özgürlüğü için yaşamak olgusuda.
Sartre’ye göre Aşk, bir sevilme isteğidir. Aşkta kişi bir nesneye sahip olması değil, bir özneyi amaçlar. Sevgilinin isteği, bir şeyi değil, bir özgürlüğü özgürlük olarak ele geçirmektir.
Nietche de, diyor ki, Aşk iki kişi arasında savaştır.
Birbirini sevenlerde başkaları gibi çatışma içindedirler hep.
Kısacası sevmek (Aşık olmak) yalvararak istemek (dilenmek) kendini başkasının buyruğuna bırakmak demektir.
Sartre’ye göre pazarlıkla satın alınan bir şeydir.
sev beni, seveyim seni!
Victor Hugo da kirli eller eserinde, “aşkımızın bir komedi olduğunu bilmiyor muydun” demiş.
Sartre’ye göre bizim dışımızdaki insanlar, bir kin, bir düşmanlık, savaşım nedenidir hep. Başkasıyla sürekli didişme içindedir kişi; çatışma hiç bitmez, kaçıp kaçıp kurtulmaya hiç olanak yoktur.
Başkalarının dünyasından, bu konuda aşk da bir ayrıklık göstermez. Geleneksel ahlak ve incelik kuralları bu sonu gelmeyen sevgisizliği ve çatışmayı etkisizleştirmek, gizlemek için icat edilmişlerdir. Sartre bir iğrençlik ifade eder, pandoranın kutusu açılmıştır sanki.
Her çağın kendine özgü hümanizması vardır.
Însanları birleştiren ortak yan vardır. Varoluşluk bir hümanizmadır.
Başkalarına kin nefret vardır yalnız. Duygulanmalar, sevgiler, aşklar içten pazarlıklı bir oyun gibidir; Ana temeli bireyin sonsuz özgürlüğüdür. İnsan özgür olmaya mahkumdur.
Ama nedense insanlar, bu özgürlüğü hep bir çatışma için kulanıyorlar… (sartre)
Gerçek sevgi; karşımızdakine bütün içtenliğimizle davranma, onun isteklerini, umutlarını, düşlerini, acılarını ve sıkıntılarını, onun yaşamının bütün kavramlarını iz sürer gibi izleme, ona her an kol kanat geren onun içinden bakan, bütün çabayı hiç bir yarar çıkar beklemeden mutluluk içinde yapılan bilinçliktir.