“SIĞ”INAK

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


Hayat bir alıntıdan ibaret mi?
Eğer öyleyse, bu alıntıların ne kadarı biz, ne kadarı onlar?


Bir kitap okudum, hayatım değişti klişesinde okunmamış binlerce kitabın kaybı, zamanın ve yaşamın bir illüzyondan ibaret olduğunu fısıldar gibi çarpar yüzümüze. İster tesadüf deyin ister şans, “varoluş”un düğümlendiği noktalar, çizgiler, hatta yollar geçmişimizi, bugünümüzü hatta geleceğimizi kuantize eder. Bu durumda yanımızdan geçip
giden tanımadığımız suretler, ışığı yanan evler, izlesek te asla göremeyeceğimiz dünyalar, asla kesişmeyecek yollarda duran her bir nefes aslında birer kayıptır ya şans ya da şanssızlık. Hiç tanımasaydım la keşke tanısam arasındaki paralel eşitlik.

Kendi olmakta ya da olabilmekte başarısı hayli düşük, ne batılı olmayı becerebilmiş ne de doğulu kalmayı kabullenmiş bir toplumun parçası olarak taşıdığımız kimliklerin her birinde bir yalan, bir cinayet, bir aldanmışlık öyküsü bundandır belki. Belki de Kalifornia Sendromuna kapılmış yığınların,pastanın en kremalı parçasını yeme çabası…
Feci biçimde bağımsızlığına düşkün birinin,kendini ancak küçük bir çatı katında var etmeyi başarabildiği garip düzeneğin en azınlığında kalabilmenin, artık yas tutmayı bile aceleye getirenlerden daha ahlaklı olduğu iyimserliğiyle çarpıştırırsak galip gelen olmayacak. Üstelik orta okulda bir şekilde okutturulan Ömer Seyfettin’in Koca Ali’si
gibi bir “Diyet ” borcu var sanki kimliklerimizin, hangi uvzumuzu kurban etsek asla ödeyemeyeceğimiz kimlikler.

Nefret dilinin yerleşkesi, kaçıncı evreye ulaşmış bilinmez belki ama kaosa konu olmuş her bir olayda başrolde yer almasına tanıklık etmemiz
oldukça umutsuz. Bu umutsuzlukta kendimizi kapattığımız küçük sığınakların da çare olmadığını görmek gerek;zira bozgunculuk politiktir. Küçük mutluluklarınıza ne kadar sahip çıkarsanız çıkın, kaotik yemlere kurban gideceğini akılda tutmakta fayda var. Şairin dediği gibi “Mutlu Aşk Yoktur”; mutsuz aşıklar ve küskün anılar sa sonsuz…

Komplo teorileriyle beslenmiş bir memleketin çocukları olarak temkinde güçlü, cesarette zayıf, var etmede yoksun,yok etmede hızlı ama her daim kuşkulu, her daim zaaflı oluşumuzu ortak bir nedene dayandırmak ne kadar bilimsel bilmem ama,ruhumuzu teslim ettiğimiz bu koca dünyadan vazgeçmeden, ufkumuza maviyi koymak, saçımıza papatyadan taçlar yapmak, kırgınlıklarımızı böğrümüzde taşlaşana kadar sımsıkı saklamak, susmak zorunda kaldığımız durumlarda, durmaksızın kendimize
sokulmak, yapılan tüm çirkinliklere karşın nefret etmemek adına sessiz monologlarla yaşamak gibi garip huylarımızı uzun süre devam ettireceğimiz aşikar. Zaman çünkü
her daim lehte işlemez ve biz her daim filmin baş kahramanı olamayız ki Hoolywood’un son dönemde bize sevdirmeye çalıştığı anti kahramanlara rağmen eski flmlerden rol kapmaya çalışanlardanız,”Memories” şarkısını dinlerken, ya Katie Morosky ya da Hubbell’dan yana yol alırız. Sonuçta hep yol alırız.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir