Sıkıştırılmış Çok Şey / Murat Çakır 

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

17.Erkek bütünde, kadın ayrıntıda… (Durmadan yürüdü, nereye gittiğini bilmeden. Bir an durdu ve öylece bakındı: Kimi yerleri boyanmış devasa bir duvar ve yanı başında bir kadın, saçları çok kızıl. Gözlerini kıstıkça kıstı, ama duvardaki desenleri seçemiyordu. Yeniden yürüdü, nereye gittiğini bilmeden.)

11.Hareket halinde bir öfkeden daha canlı ne olabilir? Ne farkı var, sabitlenmiş bir öfkenin, uykuya dalmış bir zenciden: Onu ilk terk eden huzur değil miydi? Mutluluk yaşamıyordu, zihninde inşa ettiği tapınakta. “Bayım” dedi, ürkek bir ses tonuyla, “İnsan, kendi gölgesine ağaç diker mi? Geçmiş, bıraktığım yerde oturmuyor.

7.Dehşete kapıldı o an; (Daha dün, o ihtiyar ağacın altında, ayrılmak istediğini, boğazına dikenler bata çıka söylememiş miydi!) kadının yüzünü anımsamıyordu! Yanlış olan neydi, ters akan bu nehir neyin nesi? Çözemiyordu; yakın olan fluydu, uzak olan net.

23.Sana yapılan haksızlığı; başkasına yaşatmamış olsaydın çıldırırdın. (O başı sonu yok vadinin her karışını biliyorsun: Romantizmin sulak alanlarında yürüdün, imrendin zeytin ağacına; kuşkuyu gördün, avluda dolanan her lekeyi. Artık içeriyi yutacak bir dışarı yok!)   ,

9.”Seni duyabiliyorum genç adam, seni duyabiliyorum.” cümlesindeki kirlenmiş sağduyu, ardından gelecek olan suikastın habercisi gibiydi: “Ben, kimin çöplüğünde hangi çiçeğin açtığıyla ilgilenmiyorum; kimin avlusunda çöp var, işte beni cezbeden bu.”

69.Kırbaçtan nasibini almamış aşık, bulutsuz göğü tercih eden gökbilimci, masaya yapıştırılan o pürüzsüz sicil! Bir kitaba itibar sağlayan geçmişindeki zehirdir, öfkenin ve belirsizliğin her zerresi.

13.”İçine kapanık biridir” derken, sözünü ettiği kişiyi içten içe aşağılıyordu. Onu son kez, kapı eşiğine oturmuş, Zweig okurken gördüm; ruhunu kemiklerine kadar sıyırmış, hayatındaki komisyoncuları buduyordu.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir