SİYANÜR VE STEFAN ZWEİG SENDROMU

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Başta, “Satranç” olmak üzere bir çok kitaba imza atan Avusturya’lı yazar Stefan Zweig ile eşi Lotte Altmann, Nazi Almanyası’nın baskılarından kaçarak, II. Dünya Savaşı’nın buhranında Brezilya’da sürgünde iken, intihar edişlerinin trajik öyküsünü bir çoğumuz bilir.

2. Dünya Savaşı aydınlar ve sanatçılar üzerinde “hiçlik” ve “varoluş” sorunu yarattı.
Stefan Zweig, hayatının son günleri ekseninde yazarların, bilim adamlarının, sanatçıların, siyasetçilerin, muhaliflerin Hitler rejimi tarafından hedef gösterilmesi, sürgün edilmesi, kaçmak zorunda bırakılması, tutuklanması, kitaplarının yakılması ve Avrupa’nın çöküşüne tanıklık etti.

Kendi ruhunda oluşan hiçlik, umutsuzluk ve tükenmişlik sendromu sonucu 22 Şubat 1942 de eşiyle birlikte intihar etti. Oysa, nerden bilebilirdi ki, intiharından 3 yıl sonra Hitlerin yenileceğini…

Neden Zweig örneğini verdim?

Anlatayım.
Son günlerde yaşadığımız toplumsal olaylara baktığımızda, toplumda oluşan ruh halinin sosyolojik açıdan ismini koyarsak eğer, ben bunu “ Zweig Sendromu” diye tanımlamak istiyorum. alanya escort

Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz, gittikçe kötüleşen aleyhe bozulan sosyal yaşam, iç siyasette ve dış politikada yaşanan gelişmeler, toplumsal barışın bozulması, siyasal istikrarsızlık, itiraz edenin anında derdest edilmesi vs. gibi nedenler, toplumu gittikçe derin bir umutsuzluğa doğru savuruyor.

Eskiden zımnen de olsa toplumun ile bireyin ekonomik, siyasal ve sosyal alanda kendisini olumsuz etkileyen gelişmelere itiraz edebilme, kendini ifade edebilme şansı vardı. Bu durum, az da olsa bireyde umut tazelemesine, geleceğe ilişkin kaygıların giderebileceği düşüncesinin oluşmasına neden olabiliyordu. Bugün o şansın ortadan kalktığını söylersem yanılmış olmam.

İşte bundan dolayı son bir yılda İstanbul, Antalya da toplu; değişik şehirlerde değişik tarihlerde ortaya çıkan “tek kişilik intihar” vakalarının yegane tek nedeni budur. Adaletsiz paylaşım, işsizlik, alım gücü, gittikçe derinleşen umutsuzluk ve ortaya çıkan mutsuzluk!

Bu olaylardan toplumun bir kısmı haberdar iken, büyük bir kısmı ise silsile halinde gelişen bu tür trajik intihar vakalarından haberi bile olmadı. Olduysa da sebebi hakkında fikir sahibi olamadı; ya da fikir sahibi olduysa da her zaman ki gibi “Üç Maymunlar” ı oynadı.

Bu yazımı kaleme alırken, çıkan bir yönetmelikle, son günlerde intihar vakalarında kullanılan “Siyanür” ün satışının yasaklandığı haberi haber bültenlerinde yer aldı. Yasak kararı alanlar, intihar vakalarının ivme kazanmasının gerekçeleri üzerinde toplumu rahatlatacak ekonomik, sosyal tedbirler almak yerine, siyanürü yasaklama yoluna gittiler. İntihar vakalarını bu yolla mı önlenebileceğini sanıyorlar? Hiç sanmıyorum…
Bu son intihar vakaları, bir çocuğumuz gibi benim de yüreğime dokundu; keşke bunlar yaşanmasaydı.
Demokratik, özgür, adaletli bir ortamın yeniden yaratılması mutlak şarttır.
Şayet bu sağlanamazsa, hava böyle hep sisli ve puslu kalacak. Ne ölenler, ne de gerekçelerini bu toplum asla öğrenemeyecek!

Onun için son söz: ‘çare intiharlarda değil, çare demokratik hukuksal zeminde emek, barış ve demokrasi bloku altında yan yana gelerek mücadelesi yükseltmektedir.’

Dediğim gibi bu yazıyı yazarken birinci haber “Siyanür” ün yasaklandığı, ikinci haber ise; Antalya’da, eski CHP Döşemealtı İlçe Gençlik Başkanı Eren D.’nin “Siyanürlü intihar haberi!..

Hava öyle sisli ve pusluydu ki; toplum ne intiharları gördü, ne de “Siyanür” ün yasaklanma sebebini öğrenebildi.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir