Emek hareketi içerisinden gelen birisi olarak, neden emek mücadelesi ile ilgili bir yazımın olmadığı hususunda haklı olarak inceden inceye yapılan eleştirilere tabi tutulsam da; gerek kamu çalışanlarının, gerekse de işçi sınıfının şu anki geldikleri durumunu, daha doğrusu içine düşürüldükleri durumu gördükçe, bu konuda yazı yazmamayı hiç mi hiç düşünmüyordum.
Ahmed Arif şiirinde: “Kelebeklerin bile çocuklardan daha uzun yaşadığı coğrafyada size hangi şiiri yazayım” diyor ya… Ben de; emeğin sömürüldüğü, talan edildiği, emekçilerinin sağa sola savrulduğu bir ülkede, ben hangi yazıyı neyi yazayım?
Ne kadar yazarsak yazalım, her zaman söylediğimi bir kez daha söyleyeyim: ne geçmiş hükümetlerin, ne şu anki mevcut hükümetin, hiç bir zaman kendi ajandalarında pozitif anlamda emek ve emekçi politikalarına dair projeleri olmadı, olmayacaktır da.
Emek ve sermaye çelişkisinin bulunduğu her zeminde “Hak verilmez alınır” sloganı halen geçerliliğini ve güncelliğini korumaktadır.
Ancak; bu gün ülkemizde ki emek hareketlerini incelediğimizde: gerçek anlamda, kamu emekçilerinin sesi ve gerçek temsilcisi olan KESK ve işçi sınıfının sesi gerçek temsilcisi olan DİSK sistem tarafından kuşatılarak etkisizleştirilerek, bir gecede kurdurdukları ‘Kontra Sendikalar’ aracılığıyla özelde kamu emekçileri ve genelde tüm çalışanlar sınıfsal mücadeleden koparıldılar.
Geçmiş yıllarda ortaya koydukları mücadele ile tarih yazanlar, daha sonraki yıllarda ideolojik anlamda, milliyetçi ve muhafazakar sağ söylem ve argümanlarla sınıf olmaktan çıkmış; mücadele eden bir noktadan, mücadele edemeyecek bir noktaya evrilmiştir.
Bugüne baktığımızda; Özelleştirme, taşeronlaştırma, kadrosuz çalışma, sendikasızlaştırma, paralı eğitim, paralı sağlık, sadaka ücret politikası, KHK ile ihraçlar ve grevlerin yasaklanması, ekonomik sosyal hayatın gittikçe emekçiler aleyhine bozulması, vs…
Bir bakıma emekçilerin iş, ekmek ve özgür yaşam mücadelesi, sağ sendikalara ve sağ anlayışlara boğdurulmaktadır.
Ne demişler; solcudan imam, sağcıdan sendikacı olmaz!
Benden bu kadar…
Yine de umut adına, demokrasi aşkına, adalet, emek aşkına yine içimizi karartmayalım…
Adnan Yücel’in şiiriyle hoşça kalın…
Haftaya görüşmek dileğiyle…
“Çıksam şimdi güzelliğin gökyüzüne
Dolaşsam
Görsem bütün tanrısal sevgileri
Ölümsüzlüğün sofrasına bağdaş kursam
Ve anlatsam
Anlatsam o ağlatan mutluluğu
Bilmem inanır mı bana mavilikler
Suskun bir coşkunun doruklarında
Pürköpük ve rüzgarlı
Bir nehir”