Geçtiğimiz günlerde, Ankara İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Mustafa Aşkar TRT’de Yapılan bir canlı yayına katılıyor. Buradaki konuşmasının bir bölümünde namazdan söz derken; “namaz kılmayan hayvandır.” Devam ediyor. “Namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır” diyor.
Bu konuşmadan sonra, içlerinde CHP Ankara milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin avukatı Eylem Hakverdi ile Alevi Kültür Derneklerinin avukatı Gürsel Aldemir’in de bulunduğu 34 kişi ve kurum, söz konusu zatın sözlerinin “nefret ve ayrımcılık suçu içerdiği” gerekçesiyle şikayetçi oluyorlar, cezalandırılmasını istiyorlar. Ayrıca, mahkemeye girip izlemek isteklerini bildiriyorlar.
Hakim, “sanığın işlediği suçun kamuya ait bir suç olması,” “şikayetçi olan 34 kişi ve kurum temsilcilerinin kamunun tamamını temsil etmedikleri” gerekçesiyle duruşmaya katılma isteklerini reddediyor.
Sanık, TRT’de söylediği sözleri nedeniyle; “halkın bir kesimini alenen aşağılamak” suçundan hakim karşısına çıkıyor. Savunmasını yapıyor. “Şeker hastası olduğunu,” devamla ; “o sözler canlı yayın kazasıydı, doğaçlama gelişti her şey. Özür dilerim. O sözleri söyledikten sonra pişman oldum, üzüldüm.” diyor. Bir de “duruşmalardan vareste (bağışık) tutulmasını” istiyor.
Hakim, sanığın savunmasını dinledikten sonra kararını veriyor: “Sanığın duruşmalardan vareste tutulmasına, mahkemenin … tarihine ertelenmesine…” diye karar veriyor. Yani sanığı serbest bırakıyor. Eyvallah!
Dünya alem biliyor ki, ceza evlerinde onca ağır, ölümcül hasta varken ve bunlar görülmezden gelinirken, yine hasta ve yaşlı insanlar içeri alınırken bu ayrımcılık neden? İktidar bu işin neresindedir? Adalet bu mudur? Bu tip kişiler arasında “pişmanlık duymak” bir çeşit şifre midir? “Pişmanlık duydum, pişman oldum” vb. savunmaları yapanlar yargılanmaktan kurtuluyorlar mı?
. . .
Kocaeli- Gebze hızlı tren istasyonunda, Fatih Tuna Erciyas adında bir vatandaş yanında 9 yaşındaki kızı ile birlikte Ankara’dan İstanbul’a gitmek için gişeden bilet almak istiyor. Gişedeki bilet satış görevlisi çıkarıp bileti vermesi gerekirken; “bayan erkeğin yanında oturamaz” diyor. Nedeni sorulunca da “İslam dini buna karşı çıkıyor” yanıtını veriyor.
Baba 9 yaşında ki kızıyla birlikte yolculuk yapamıyor. Bilet satmakla görevli gişe çalışanına, öyle söyleme ve öyle davranma yetkisini kim veriyor? Şeriatla mı yönetiliyoruz? Bu ortamı kim sağlıyor? Bunlar FETÖ’cü müdür? yoksa iktidardan mı güç almaktadırlar? Ya da yeni bir “parallel mi” söz konusudur?
. . .
Bir rektör yardımcısı olan, Prof. Dr. Bülent Arı; “okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, en tehlikeli kesim okumuş kesimdir” diye açıklamalar yapıyor.
Bilim insanı diyebileceğimiz, bir Prof. Eğitimi nasıl küçümseyebilir?
Bir eğitimci olarak öğrencilerine nasıl güven verebilir? Yoksa birilerine yaranmak için mi böyle konuşmaktadır?
. . .
Hepimiz sosyal medya da gördük, okuduk. MEB’nın atadığı bir öğretmen; sanki insan yetiştirmiyor da cellat yetiştiriyormuş gibi öğrencilerinin ellerine birer idam ipi vererek fotoğraf çektiriyor.
Bu çektikleri fotoğrafları da sosyal medyada yayımlıyor.
Artık eğitim sistemimiz bu tür eğitimciler mi yetiştirmektedir?
Bu durum, eğitim sisteminin dibe vuruş hali değil midir?
Bu ülke de yaşayan insanlar, bu eğitimi mi hak ediyorlar?
Artık cellatlar diplomalı mı olacak?
. . .
İstanbul’da Üsküdar Belediyesine ait bir araç, sokak sokak gezerek; “en kısa zamanda İslam birliğini kuracağız…” türünden anonslar yapıyor.
Bu anonsu yapanlar kimlerdir?
Söz konusu yerin belediye başkanı, kamuya ait bir aracı, yasa dışı dini bir örgütün emrine vererek, yasa dışı anonslar yapılmasına yardımcı olmaktan sorgulanmış mıdır? Yok, bu bir hükümet politikasıysa, söz konusu “İslam birliğini” hangi ülkelerle kuracaksınız? Suriye ile mi, Irak’la mı, İran’la mı yoksa Gambiya’la mı…hangisiyle?
. . .
Pamukkale Belediyesi “Evlilik ve mahremiyetleri” isimli bir kitap dağıtıyor. Bu kitabın bir bölümünde şunlar yazıyor:
“Bale şeytan ocağı, tiyatro şeytan yuvasıdır.”
“Kadınlar spor sahalarına ve parklara gitmemelidir”
“Sen kadını dövdükçe o daha çok sevecek, daha çok isteyecek”
“Çocuklar, güneye doğru, sıcak iklimlerde 10-12 yaşlarında evlendirilir…”
Bu kadar sanat düşmanlığı, bu kadar kadın düşmanlığı, bu kadar çocuk düşmanlığı olur mu?
Şu güzelim ülkede, her gün artarak sürdürülen; sanata yapılan saldırıların, çocuklara ve kadınlara yapılan taciz, tecavüz, öldürme olaylarının kaynağı nedir?
Yurtlarda, dolmuşlarda ve sokaklar da kadınlara yönelik taciz- tecavüz olayları neden artmaktadır?
Eli satırlı çetelerin, Fazıl Say’ın konserine saldırmaları hangi akılla, hangi mantıkla açıklayabilirsiniz?
. . .
Sanata, kadına ve çocuklara yönelik, bu öteleme, aşağılama vb.’i davranışlar hep iktidar ve çevresinden yapılmaktadır. Herkes hatırlayacaktır, daha yakında AKP’den sıkandal bir önerge gelmişti; “cinsel istismar suçlusu, mağdurla evlenirse af edilecek, serbest kalacak” diye.
Bu kirli öneri karşısında halk yoğun tepki gösterince, dayanamadılar, önerilerini geri çekmek zorunda kaldılar.
İster istemez düşünüyorsun, ülkenin o kadar çok sorunu varken, AKP neden böyle bir öneriye ihtiyaç duymaktadır?
. . .
Selçuk üniversitesi ilahiyat fakültesi bölüm başkanı Prof. Çeker bir konuşmasında; “dekolte giyene tecavüz ederler…”diyor. Prof. Çeker, neden böyle düşünüyor ve bununla neye hizmet etmektedir hiç düşündünüz mü?
. . .
İktidar partisinin Kırklareli il başkanı Mehmet Demir; “kadınları hafif dövüp korkutacaksınız” diye buyuruyorlar. Yine başka bir AKP ’li, il genel meclis üyesi Erhan Emekci adlı kişi; “kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyorlar…” diyor.
Pekii, bu vatandaş, okuyan kadınları suçlayarak neyi hedefliyor hiç kafa yordunuz mu?
2008’de dünya O’nu PİPPA BACCA (BARIŞ GELİN) olarak tanıdı. Dünya da barış olsun, insanlar barış içinde yaşasın diye üzerinde gelinliği ile Milano’dan yola çıkmıştı. Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan’dan hiçbir şey olmadan Türkiye’ye geliyor ve burada tecavüz edilerek öldürülüyor. El üstünde tutmamız gereken misafirimizi (konuğumuzu) koruyamıyoruz…
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu tür haberleri dinlerken, okurken insan utanıyor, yüzü kızarıyor. Ne yazık ki; bu haberleri her gün, çeşitli haber kaynaklarından dinliyoruz ya da okuyoruz.
Yapılan araştırmalar –açın bakın araştırmalara- bu iktidar döneminde, kadına şiddetin %1400 arttığını gösteriyor.
17 şubat 2015 tarihinde TBMM’de CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmda; “2002-2015tarihleri arasında öldürülen kadın sayısı 5 bin 406” olduğunu söyledi.
Aynı tarihte, MHP genel başkanı Devlet Bahçeli yine TBMM’de yaptığı konuşmasında; “son 10 yılda öldürülen kadın sayısının 7 bin 122” olduğunu duyurdu.
Diğer taraftan, BM’in resmi kurumların verilerinden derledikleri istatiklere göre; 2002-2013 döneminde kadın cinayetlerinde kurban edilen kadın sayısının 13 bin 381 olduğunu açıkladı.
Hangi veriyi ele alırsak alalım,2002’den beri, bu kadar kadın cinayetinin işlenmiş olması ne kadar ürkütücü değil mi?
21.yy’da sanatı, kadını ve çocuğu öteleyen, küçük düşüren; bir insan, bir din olacağını düşünemiyorum.
Birileri, olsa olsa din tüccarlarının işidir diye açıklama yapabilir, fakat bu ne kadar doğru olur?
Asıl yanıtlanması gereken soru şu; kurmak istedikleri sistemin nüvelerini, şimdiden bu sistem içinde hayata geçirmek, görünür kılmak mı istiyorlar?
OHAL’de bu çirkinliklerin tamamına HAYIR , HAYIR, HAYIR… demek insani bir davranış olacaktır. Bugünden yarınlarımıza sahip çıkmak olacaktır.
İnsanlığımızı bataklığa gömerek yok etmeyelim.