TALİHSİZ VE SAHİPSİZ AKDENİZİN İNCİSİ KENT MERSİN-1 / İSMAİL ŞİMŞEK YAZDI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günlerim ne iyi geçti Mersin’de/ Alabildiğine deniz, sonra sen/Karanlık gecelerin ötesinde/Tek sevgili, yine tek hatıra sen/Unutulur mu derin şafaklarda/Seninle geçen mesut dakikalar/ Birer şarkı gibiydi dudaklarda/ Güneşler, yıldızlar ve şahikalar/ Böyle de olsa, gönlümce de olsa/Seninle geçen her an dünyaya değer/Sabah da, akşam da, gece de olsa/ Bir daha dünyaya gelirsem eğer/İsterim ömrümün her senesinde/ Günlerim hep böyle geçsin Mersin’ de”

Evet doğrudur. Yerel bir gazetede yazıyorsanız, yaşadığınız kentle ilgili güzel şeylerin yanında, kentin sorunlarını dillendiren yazıları da yazma gibi bir sorumluluğunuz vardır.

Ancak, yaşamımıza sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan yön veren, şekillendiren Ankara gündemi ile haşır neşir olmaktan, yaşadığımız kentin sorunlarına el atan yazılar yazmadığımın farkındayım. Haklı olarak bu konuda yapılan eleştireler yerindedir ve kabulümdür. Dedim ya; ülkede ve yanı başımızda gelişen olaylar zincirini takip etmekten başımız döndü dersem yeridir.

             Bu nedenle bu haftaki yazımı, olumlu yanından bakarak, Mersinli şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın yukarıdaki şiirinde güzellemeler yaptığı  Akdeniz’ in incisi yaşadığımız güzelim kent Mersin’ e ayırdım.

             Bir şehri sevmeniz için, o şehirde illa da doğmanız gerekmez. Hatta büyümenizde gerekmez.

             27 yıldır bu kentte yaşayan bir Mersin’ li olarak, bu kenti ve içindeki insanlarını çok sevdim.

             Mersin; tarihi yapılarıyla, kültürel mirasıyla, Yemyeşil Toros dağları, dağların şahikaları, masmavi denizi, birbirinden şirin ilçeleri ile farklı kültürleri ve farklı inançları, farklı kimlikleri içinde barındıran, kucaklayan bir sahil kent; şehr-i Mersin’ im.

             Mersin; içinde barındırdığı dinamiklerle barışın, demokrasinin, emek mücadelesinin de başkentidir; şehr-i Mersin’ im.

             Mersin; Mersin’ li şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın şiirinde anlattığı gibi; sevgilileri, destansı aşkları, öyküleri, yıldızları, şahikaları, karanlık geceleri ile bir bambaşkadır şehr-i Mersin’ im.

Sabahın doğuşu bir başka, akşamın batışı de ayrı bir güzelliktir şehr-i Mersin’im.

Şehr-i Mersin’ i gezerken, kâh duygulandığım, Kâh hüzünlendiğim; kâh neşelendiğim anların  ve anılarım canlanır, gözlerim buğulanır.

Tıpkı Erol Evgin’ in şarkısında anlattığı gibi…

Nerden aklıma esti kim bilir/Gezdim dün gece şehri şöyle bir/Herkes evinde kendi halinde/ Her yerde huzur her yerde neşe/Bir ben uykusuz bir ben huzursuz/ Bir ben çaresiz bir ben sensiz/Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor/Nerde nasıl yaşarım bir de bana sor/Evlerin ışıkları bir bir yanarken/ Bendeki karanlığı gel de bana sor.” 

Asıl benim Mersin’ e geliş hikayem 1981 yılına tekabül eder. İlk Mersin’ e geldiğimde, Narenciye bahçelerinden gözünüzü alamıyordunuz. Sahil bandından Toros eteklerine kadar uzanan yeşille turuncunun, yeşille mavinin ahenkle dansına tanıklık edersiniz. İnce Kumlu upuzun kumsalları, saklı kentleri, Cennet, Cehennemi, Kanlı Divanesi, şelaleleri, ırmakları; halayıyla, ham çökeleğiyle, sanatçıları ve sanatsal faaliyetleri, eğlence yerleri, dansları, valsları ile bir güzellik şehridir.

Gazeteci, Program yapımcısı sevgili dostum Fatih Alkar’ ın çabası ve ısrarı bundandır; Mersin deyince akla: limonatası. Tantunisi gelir elbette, bir başkadır şehr-i Mersin’ im.

             Mersin’ in bu yazımda güzel yanlarını yazdım. Tabi ki şehrimizin birde olumsuz yanları vardır.  Talihsiz ve sahipsiz kentin sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan bu kentin yaşayanlarının yaşadıklarını bütün yönleriyle ileriki haftalarda kaleme alacağım.

Bugünkü yazımda kentin fotoğrafının bir yüzünü anlatmaya çalıştım.

Mersin’ in Aysberg yönünü, yani buzdağının öteki yüzünü irdelemeden olmaz.

Devamı haftaya…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir