TAŞRADA TİYATRO

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Turan DAL

Tiyatro AGON Genel Sanat Yönetmeni Salih Yıldırım: “Uygun sanat alanlarının yetersizliği, ülke politikasında sanata dair bir çalışmasının olmayışı -daha doğrusu bir politikasının olmayışı-  bizleri sınırlayan en önemli nedenlerin başında gelir. Daha uygun koşullar yaratılarak, oyunların hem teknik hem sahneye aktarımları kolaylaşırsa üretimi de aynı şekilde tetikleyecektir”

Yereldeki sanatçılar arasında en çok tartışılan konulardan biri ‘Taşrada sanat’tır. “Mersin’de sanatçılar barınamıyor”, “Tutunamayan sanatçılarımız çıkış yolu arayarak metropol kentlere göç ediyor” şeklindeki yakınmalar, hemen hemen her sanat dalından insanların muhabbet ortamlarına düşen yakıcı sözlerdir. Bizde bu hafta kentimizin en bilindik tiyatro gruplarından biri olan ve sık sık hazırladıkları oyunlarla tiyatro severlere kah eğlenceli, kah dramatik anlar yaşatan ama düşündürtmeyi unutturmayan Tiyatro AGON’un Genel Sanat Yönetmeni Salih Yıldırım’la ‘Taşrada Tiyatro’yu konuştuk. Yıldırım, bizlere bu kentte var olan algının ötesinde karamsarlığa itici yakınmaların yanlış olduğunu ve yerelde verimliliğin, imkanları arttırmanın yolunun sanat yapan kurumların dayanışmasından geçtiğini aktardı.



Mersin de yoğun çalışmalar içerisine girerek, emek üreten ve bu emeği sahneleyen bir tiyatro sanatçısı olarak, bu kent özelinde taşrada tiyatro denilince ne hissediyorsunuz veya ne düşünüyorsunuz?

 

Yıldırım: Bunu genel ama yanlış bir algı üzerinden değerlendirmek isterim. Taşra denilince oluşan algı iyi oyunların çıkmadığı, yerelde sanat yapanın küçümsendiği işlerin popüler kültür üzerinden değerlendirildiği bir sanat anlayışı ortaya çıkıyor. Bu algı ve anlayışın tersine bizler, Mersin’de sanatını icra eden topluluklar olarak yaptığımız kaliteli çalışmalarla durumun böyle olmadığını kanıtladık. Bu verimlilik yerelde sanat yapan kurumların dayanışmasıyla aşılıyor. Dünya prömiyerini yapan oyunlar, bütçeli projeler, ekiplerin verimli çalışmaları algıların değişmesini sağladı. Bu dönemde yerel gurupların çalışmaları göz dolduruyor. Peki, bu yeterli mi bizim açımızdan? Değil. Çünkü yeni başladığımızı düşünüyoruz.

Tiyatronun kentin ruhuna, dinamiğine gizemli dokunuşu göz önünde bulundurularak, kentin şekillenmesine, süslenmesine etki eden bir mimar görevi gören sizler, bu sanatı daha ileriye taşıma yönünde girdiğiniz çabalarda, ne gibi imkanlar veya sınırlılıklarla karşılaşıyorsunuz?

 

Yıldırım: Sizlerinde dediği gibi sanatın, tüm yıkımların karşısında yapıcı bir yanı var. Şehirlerin içindeki neşenin, farkındalığın, insan olmanın önemi,  içinde sanat yapanların da uygun koşullarda sanatlarını icra etmeleriyle mümkün. Tiyatronun gelişimine baktığınızda, nerede yani hangi şehirde sanat icra ettiğinizden daha çok,  yapılan alanlar ve koşulların önemi ortaya çıkıyor. Ki bu koşullar her zaman bir tartışma konusu… Uygun sanat alanlarının yetersizliği, ülke politikasında sanata dair bir çalışmasının olmayışı -daha doğrusu bir politikasının olmayışı-  bizleri sınırlayan en önemli nedenlerin başında gelir. Daha uygun koşullar yaratılarak, oyunların hem teknik hem sahneye aktarımları kolaylaşırsa üretimi de aynı şekilde tetikleyecektir. Ve bir öz eleştiri olarak sanat yapan dostlarımı da eleştirmek isterim: Sürekli olarak anlaşılmadığını düşünmenin bir anlamı yok. Bizlerin, sanatla uğraşanların da ne yaptığı önemli!

Paylaşımın, üretimin olmadığı yerde sanat zaten gelişemez.

 

Bir sanatçı olarak gittikçe yalnızlaşan, yabancılaşan, karamsarlaşan insanlara ne gibi bir çağrıda bulunmak istersiniz?

 

Yıldırım: Bilindiği gibi sanatın bilimsel ve sağlık olarak insan üzerindeki olumlu etkileri ispatlanmıştır. Ve diyoruz ki sanatsız, sanattan ayrı kalmayın. Sanatın mutlaka bir alanıyla ilgilenin… Yapın, yaptırın. İyi bir izleyici, iyi bir takipçi olun. Sanatsız kalmayın.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir