Semboller ve imgesellikler totaliter rejimlerin evvel emirden ihtiyaç duyduğu kurgulardır. Çünkü faşizm bütün o görüntüdeki kaynaşmış, bütüncül toplum imajının tersine, gerçek insanlar arası ilişkilerin hiçbir nesnel dayanağının kalmadığı bir yıkıntı üzerinde yükselir. Bu nedenle de insani ilişkilerin kah din kah milliyetçilik biçimini alan inanç ve hurafelerin oluşturduğu bir ağ yoluyla mistikleştirilmesi gerekir. Bilinen bir hikayedir, faşizm sözcüğünün kökeni Latince demet manasına gelen ‘fasces’ sözcüğüdür. Fasces, Roma’da imparatorun arkasında yürüyen iki celladın taşıdığı, birlik ve kuvveti simgeleyen ucunda balta bulunan bir çubuk demetini tanımlıyordu. Sonradan bu iki balta Mussolini’nin faşist partisinin simgesi oldu. Bozkurttu rabiaydı derken şimdilerde bizim oryantal faşizmimizin alameti tesbih olmuşa benziyor. Zaten efelenmeleriyle meşhur siyasi gaspçılara yakışması bir yana bu günlerde tesbih bir siyasiler arası, kompliman ve değiş-tokuş aracı haline gelmiş görünüyor. Devlet piramidinin en tepesindeki haramiler, büyük bir cömertlik nişanesi olarak birbirlerine tespih armağan ediyorlar. Üstelik de muazzam bir estetik yaratıcılık sergileyerek birbirlerinin portrelerinin tesbih taneleri üzerine işlenmişlerini sipariş ediyorlar. İskambil kağıtlarındaki gibi iki taraftan da tersyüz suratlı Ali Babanın en çok özlediği şey, sokaklarda tespih çekerek dolaşmakmış. Faşist siyasi yaratığın tahayyül labirentinin keşmekeşliğini oluşturan bu imgelem hezeyanı, toplumsal faşizmin hayal dünyasının sığlığını olduğu kadar şimdiden meçhule karışmış bir siyasi yaratığın özlemlerinin yavanlığını yansıtır. Başbakanın içine ukde olmuş olan sokaklarda tespih sallayarak dolaşmak, faşist siyasetin olmazsa olmaz aksesuarı haline gelmiş gibi görünüyor.
Her ne kadar tanrı ile hemhal olmada aracı rolü gören ilahi işlevi ile ‘tesbih sallamak’ biçiminde zuhur eden erkeksi gücün alameti farikası olan görünümleri tezat oluşturuyor görünse de, tesbih ilk çağlardan bu yana şiddet timsali olagelmiştir. Avcı toplayıcı toplumlarda, avının kemiklerinden tespih yapmak suretiyle hem gücü hem de avın mülkiyetinin kendisine ait olduğunu gösterirmiş kadim atalarımız. Sonraları sınıflı toplumlarda savaşların patırtısı içerisinde öldürdüğü düşmanının kemiklerinden tespih yapmaya başlamış ademoğlu. Tarihsel bir dönemleştirme yapacak olursak bu ‘tespih takma’ aşamasıdır. İkinci aşama, tespih çekme olarak adlandırılabilir ki ilk emarelerine Hindu dinlerde rastlanıyor olup oradan tek tanrılı dinlere sirayet ettiği rivayet olunur. Bu garip aletin şiddet sembolü özelliği tek tanrılı dinlerle birlikte mazoşist bir çehreye bürünür. Tanrının gazabını, kahrediciliğini, öç alıcılığını, korkutuculuğunu tespih çekerek tefekkür yoluyla zihne kazıyıcı bir tür acı/çile çekmeye evrilten yardımcı araca dönüşür. Üçüncü aşama ‘tespih sallama’ aşamasıdır ki, bu tarihsel/toplumsal dönemde şiddet, sadizm ağırlıklı olmak üzere mazoşizmi de barındıran bir ritüele dönüşür. Toplumsal faşizm koşullarında, tespih sallayan yığın tarifsiz bir sadist eylemlilik içerisindeyken, totaliterleşmiş siyasal iktidar karşısında azap verici bir mazoşist haleti ruhiyeyi aynı zihin/beden içerisinde ve üzerinde deneyimlemek gibi bir paradoksa muhatap olur.
Narkotik terminolojide yaygın kullanılan deyimle bugün ilkokullara kadar inmiş olan tespih sallama, her türden toplumsal cinsiyet farklılığını alaşağı etmiş durumda. Homofobik küçük adamların elinde, bileğinde, parmaklarının arasında, muazzam akrobatik yaratıcılık silsilelerine aşinaydık şimdiye kadar. Bundan sonra sokaklarda bir elinde akıllı telefon, sırtında devasa bir ejderha dövmesi ile diğer elinde tespih sallayan bir kadınla karşılaşırsanız sakın şaşırmayın. Ayrıca, akıllarını işçi sınıfının ölümü teranesiyle bozmuş liberallere de bu iddialarını doğrulayacak son derece bilimsel bir kanıt sunar tespih sallama. Zira sınıfsal ayrımları alt üst edercesine, en burjuvasından proleterine, beyaz yakalısından lümpenine bütün toplumsal ilişkiler içerisinde yaygın kullanımı vardır. Başında imamesi ile beraber bir ipin ucuna dizilmiş boncuklar misali imtiyazsız sınıfsız, kaynaşmış bir toplumu, ne hikmetse hiçbir zaman tam olarak giderilemeyen milli bütünlük ve beraberlik ihtiyacını ne de güzel anlatır tesbih.
Toplumsal faşizm üzerine kafa yorarken sanki kaçınılmazmış gibi olur olmaz psikolojik tahlillere sürüklenme riski ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Yanlış anlaşılmamak adın belirteyim: Sokaklarda reisin burnundan hık demiş de fırlamış gibi dolaşıp asabi ve gürültülü biçimde tespih sallayan milyonlarca cin alinin bir tür davranış bozukluğu içerisinde olduğunu iddia etmek gibi bir niyetim yok. Görünenin ve sanılanın aksine şiddet ile cilalanmış yoğun bir siyasal iktidar biçiminde zuhur eden faşizm mutlak bir toplumsal iktidarsızlık ve gerçek insanlar arası ilişkisizlik üzerine inşa edilir. Tespih sallamanın siyaseti gasp etmiş ekabir tayfadan tutun da yığınlar arasında bu denli yaygınlaşması basit bir yeni alışkanlık veya moda olarak görülmemelidir. Faşist toplumsal ilişkilerin nişanesi haline gelen bu fetiş aksesuar, insanlar arası gerçek totaliter ilişkilerin tespihler arası ilişki biçimine bürünmüş halini yansıtıyor gibi görünüyor. Bir tür adı konmamış tespihlerin kardeşliği ile karşı karşıyayız anlayacağınız; ve de doğal olarak tespihlerin efendisi ile. Yitirdiği insanlığının nesneleşmiş hali olan tespihle imgesel ilişki içerisindeki faşist birey, şairin dediği gibi telgrafın tellerinde telgraftan habersiz biçare serçeler gibidir. Tespihin taneleri arasında, sallayanın hayalinde yarattığı tesbih imgesinin bir parçası olmak dışında bir bütünlük yoktur; tıpkı tespih sallayanla tespih nesnesi arasındaki tersyüz olmuş ilişki gibi; tıpkı faşist toplum gibi.