Toplama Kamplarının Neresindeyiz?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Pazar günü iki yüz kırk bin kişi Berlin’de “Bölünemez: Ötekileştirme yerine Dayanışma” diyerek sokakları şenlendirdi. Son dönemlerde Alman milliyetçilerinin, neo-Nazi grupların ve aşırı milliyetçi AfD partisinin göçmenlere, mültecilere karşı nefret dilini ören üç-beş bin kişilik gösterilerine bir cevap olarak düzenlendi bu yürüyüş. Almanya’nın her tarafından birçok siyasal parti, dernek ve gurubun yer aldığı Berlin eylemi, Alman halkının İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin yarattığı yıkımı ve toplama kamplarının vahşetini bir daha asla tekrarlamak istemediğini gösteren güçlü bir irade ortaya koydu.

Ortaya çıktığı ilk dönemde Avrupalının vicdanına bir hançer gibi saplanan toplama kampları (Konzentrationslager) savaşın, ırkçılığın ve ötekine duyarsızlığın insan varoluşuna yaptığı canavarlaştırıcı etkiyi yüzümüze vurmaya devam ediyor. İnsanın insana yapabileceğinin en uç sınırlarını o kuşak tarih olduktan sonra yeniden yeniden değerlendirip anlamaya çalışıyoruz. Kamplarda yaşanan savaş suçlarının bir kısmı dönemin uluslararası ceza mahkemelerinde yargılandı ama zamanın Alman halkının sessizliği, olanı biteni kabullenişi, katliamlara nasıl razı oldukları konusu uzun süre geçiştirildi. Biz de dönemin tanıklarının ve düşünürlerinin eserleri, edebi roman ve kurgu filmler aracılığı ile bir parça olsun zihnimizde canlandırarak anlamaya çalışıyoruz. Ya bir daha olursa….

Binlerce çalışma kampı (Arbeitsslager) Almanya’nın her yanına yayılmıştı. Bugünkü Türkiye ölçeğinde düşünürsek neredeyse her ilçeye bir çalışma kampı düşer. Bunlardan yedi tanesi ise yok etme kampı (Vernichtungslager) olarak tasarlanmıştı. Savaş boyunca yedi milyon iki yüz bin kişinin bu kamplara girdiği ve savaş bitiminde sadece beş yüz bin civarında kişinin canlı olarak kurtarıldığı yazıyor tarih kitaplarında. Altı buçuk milyonluk bir kitlenin on yıllık bir süreçte imhasından söz ediliyor. İçlerinde muhalifler, eşcinseller, asosyaller, savaş esirleri, Çingeneler, Müslümanlar da var ama asıl hedef kitle Yahudiler. Bu kamplar dönemin Almanya’sının nüfus ve ırk politikasının bir parçası. Her hangi bir suç işleme, yargılanma, cezalandırma aracı değil. Onlar için ayrıca gözaltı kampları (Schutzhaftlager) oluşturulmuştu.

Çalışma kamplarında insan emeği, bedeni, çocuklar, yaşlılar, hastalar ve hatta insan bedeninden geriye kalan ne varsa karşılıksız biçimde sınırsızca tüketilerek üretim sürecinde kullanılıyordu. Çalışma kamplarındaki bu üretimin de yardımıyla tekelci kapitalist sermaye biriktikçe birikti ve mülkiyet el değiştirdi. Buralarda tükenen insanlığı hangi adalet anlayışı telafi edebilir ki? Doğrudan cinayet işleyenler, suçlular, sorumlulular bir yana, ya sorumsuzlar, görmezden gelenler, bana neciler, bana dokunmasın da görünmez olurum diyenler?

Toplama kampları aynı biçimiyle bir daha ortaya çıkar mı bilinmez ama kampların yok olmadığını sadece biçim değiştirdiğini söyleyebiliriz. Nasıl ki tüm kıtalara yayılan kölelik, köle ticareti ve köle plantasyonlarının bir tarihi varsa, bu tarihten süzülen “üretim yönetimi bilgisi” ve “sermaye biriktirme tekniklerinin” de bir tarihi var.

Avrupa’da mülteci ve sığınmacılar için geliştirilen yeni kamplar var. İşgücü piyasasına entegre olabildiği sürece var olma şansını yakalayabilen bir grup azınlık için bunlar. Mülteci anlaşmaları ile az gelişmiş ülkelerde tutulabilen büyük çoğunluk için ise zorla çalıştırma, güvencesizlik, emeğin sınırsızca tüketimi de var. Artık ülkeler bütünsel olarak toplama kampına dönüştürülüyor diyebiliriz. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi için türlü türlü standartlar koyan kurumların, en temel insan hakkı olarak düzenlediği ve koruduğu seyahat etme özgürlüğü konusundaki sınırlandırmalara karşı duyarsızlıklarının akla mantığa sığan taraflarını bulmak zor gerçekten. Avrupa’da halkların ve göçmenlerin emeği ile biriken ortak sermayeyi ve görece adil dağıtılan hakları paylaşmak isteyen daha nicelerine kapanan kapılar, vicdanları ve gözleri kör etmeye yetmeyecek gibi. Dünyanın bütün emekçileri birleşin demek gibi: Yaşasın emekçilerin “Bölünemez”liği!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir